Klinik Uygulamada Zihinselleştirme

Bütüncül psikoterapi, hastanın bilişlerinin, davranışlarının, kişiliğinin ve duygusal süreçlerinin yeniden düzenlemesine yardımcı olmak için pek çok farklı ekolden faydalanarak daha gerçekçi, uyumlu ve esnek bir çalışma alanı sunar. Bu kitapta Bütüncül Psikoterapi Teorik Eğitimi 9. Grubunun Mayıs ayı deşifrelerini sunulmaktadır. Bu ders notlarında ilişkisel psikoterapi, ilişkisel kuram ve döngüsel bağlamsal model ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.

Dürtü-Çatışma Kuramı

 

Freud , psikanalizi üç temel psikolojik önermeye dayandırmıştır.Bu önermeler; kişiliğin  “yapı, gelişim ve  güdülenmesi” ile ilgilidir.

Yapısal kuram,ruhsal yapının “id,ego ve süperego” terimleriyle bilinen bileşenlerini ve bu bileşenlerin birbirleriyle ilişkilerini işlevsel biçimde ele alır.

 

Gelişimsel kuram,bireyin psikolojik gelişim sürecine odaklanır ve bu süreç esnasında geçtiği ve takılı kaldığı evreleri inceler.Freud,psikoseksüel gelişim süreci adı verdiği süreçte bebeğin cinsel dürtülerin kuvvetli bir biçimde kendini gösterdiği ve buna karşılık dış dünyanın “kültürel,dinsel ve ahlaki engelleri” ile engellenerek çatışma yaşadığı  bir takım dönemlerden sırasıyla geçtiğini söyler.Oral,anal ve odipal (fallik) dönemler olarak belirtilen “çocukluk cinselliğinin yoğun olarak yaşandığı” bu dönemlerden sonra ilkokul çocuğunun “gizil/latent” denilen dürtüsel açıdan sakin ,sessiz bir döneme girdiği belirtilir. Ergenliğin başlamasıyla birlikte psikoseksüel gelişim süreci  son bir döneme doğru evrilir..Adolesan dönem denilen bu dönemde ruhsal yaşam “çocukluk dönemindeki” dürtüsel canlılığı kazanır. Erişkin cinselliğinin nispeten stabil  “genital dönemi” Psikoseksüel süreçlerin sonuncusudur.

 

Güdülenim kuramı,ruhsal işlevlerin sürdürülebilmesi için gerekli görülen enerjinin kaynağını , dolaşımını ve dönüşümünü inceler.Libido adı verilen bu enerji temelde “cinsel bir enerjidir”. “Haz ilkesi” temelinde cinsel dürtüler doyuma ulaşmaya çalışır.Ancak büyüme ve uygarlaşma süreci esnasında karşılaşılan engeller ,çocuğa bazı kereler (kendi çıkarları gereği) “haz ilkesi”nin çabuk doyuma ulaşma arzusuna tümüyle veya kısmen karşı çıkması gerektiğini öğretir.Yapısal kuramda ortaya konulan “ego” isimli işlevsel kompartımanın şekillenmeye başladığı yer de tam burasıdır.Ego, doyumun gerçekleşmesi halinde  uğranılacak zararı gözeterek arzuyu bekletebilir.Giderek, tehlike karşısında “sinyal anksiyetesi” denilen haberci mekanizmayı harekete geçirerek,potansiyel tehlikeye dikkat çekmeyi başarır.Bu mekanizma tehlikeyi bertaraf etmek üzere ego’nun önderliğinde organizmayı faaliyete davet eder..Üst ben  yani ahlaki ben ile arzular arasında uzlaşma noktaları oluşturabilmek adına “savunma mekanizmaları” denilen bazı tekniklere başvurmayı öğrenir.
Freud sonrası dönemde kuramın merkezinde bulunan bu üç psikolojik önerme çeşitli açılardan  tartışmaya açılmış hiç biri ancak tümüyle reddedilmemiş ; hatta yeni geliştirilecek bir kişilik kuramının mantıksal tutarlılığa ve işlevselliğe sahip olmak kaydıyla bu önermelerin üçüne de yanıt vermesi gerektiği ileri sürülmüştür.

Farkındalık Terapileri

FARKINDALIK TEMELLİ TERAPİLER

Farkındalık temelli terapiler, farkındalık düzeyini arttıran çeşitli terapi tekniklerinin ve alıştırmaların kullanıldığı terapi yaklaşımlarıdır.Farkındalık temelli teknikler, şimdiki ana odaklanmayı, anlık yaşantıların gözlemlenmesi, bu yaşantılara yargısızca ve kabullenmeyle yaklaşılmasını amaçlayan alıştırma ve pratiklerden oluşmaktadır.

Farkındalık temelli terapiler, bilişsel ve davranışçı terapilerde “üçüncü dalga” eğilimi olarak kabul edilmektedir.Farkındalık temelli terapiler, kronik ağrı, stres, depresyon, kaygı (anksiyete) bozuklukları, yeme bozuklukları, psikozlar, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı, borderline kişilik bozukluğu, obsesyonve obsesif kompulsif bozukluklar gibi psikolojik sorunlarda uygulanmaktadır (ilgili araştırmaların listesi kaynakça bölümünde sunulmuştur).Farkındalık temelli terapilerin hem bireysel terapi hem de grup terapisi şeklinde uygulamaları bulunmaktadır.

Farkındalık Temelli Kognitif Terapi (Mindfulness Based Cognitive Therap)       Zindel Segal, John Teasdale ve Mark WilliamsFarkındalık Temelli Bilişsel Terapi, daha önce depresyon geçirmiş kişilerde, depresyonun tekrarlamasını engellemek amacıyla geliştirilmiştir. Terapi, sekiz hafta devam eden grup terapisi olarak uygulanmaktadır. Grup çalışmalarında, oturma meditasyonu, yürüme meditasyonu gibi meditatif tekniklerin yanında, düşüncelere mesafe kazanmayı amaçlayan bilişsel yöntemlerde uygulanmaktadır.

Davranışçı Psikoterapiler

 

DAVRANIŞÇI TERAPİLER

Davranışçı   terapilerden bahsedildiğinde ilk akla gelen isimler meşhur Rus  Fizyologu Ivan Pavlov ve ABD’li psikolog Edward    Thorndike’dir.

Her   iki      araştırıcı da öğrenme fizyolojisi ve psikolojisi üzerine çalışmışlar; Pavlov’ un klasik    şartlandırması   ile    Thorndike’nin     operant    şartlandırması  bizlere çok şey öğretmiştir.

İnsan davranışlarına   egemen    olan    öğrenmenin     boyutlarını,   koşullu ve koşuls-uz  şartlanmanın    insan    hayatındaki   yerini   bu    araştırıcılara borçluyuz.

Davranışçı  terapiler    bu   bilim    adamlarının    bilgilerinden   yola    çıkarak kurulm-uşlardır.

Temel   amaçları   öğreme    yolu   ile  bir     takım olumsuz davranışları düzeltmeye çal-ışmışlardır.

Bilimsel   anlamda   Davranışçılık okulunun kurucusu John B.  Watson’  dur.  Temel il-ke  uyarıcı-tepki modeli üzerine kurulmuştur.   Davranışçılara göre;   tüm    davranışlarımız ister açık ister kapalı olsun, tamamı  öğrenme   yolu   ile  sonradan   kazanılmıştır. Bu bakış açıları ile insanı sadece etki, tepki  ikilemine sokan bu görüş çok eleştiri almıştır.

Öğrenme ile    ilgili   bir   çok  konuyu    açıklığa kavuşturmalarına rağmen, sadece etki tepki prensinbi çerçevesinde insan davranışlarını anlamak mümkün değildir. İnsan daha ka-rmaşık, kompleks ve holistik bir ruh dünyasına sahiptir.  Davranışçılara göre kişi bir takım olumsuz  davranışlar elde etmişse, bunların tamamını öğrenme yoluyla elde etmiştir.

Aynı öğrenme yoluyla bu davranışları düzeltmek mümkündür.  Klasik şartlandırma ile ilgili yeterli bilgiyi kitabımızın  birinci   cildinde    verdiğimizin kanaatindeyim.   Operant şartlandırma daha farklı bir öğrenme teorisi getirmektedir. Organizmanın genitik tepkileri dışınrdaki davranışlarını incelemektedir. Olumlu  pekiştirme, olumsuz    pekiştirme temel kavramlarıdır.    Operant şartlandırma, davranışın   sonucuna  göre   oluşur.    Organizma tarafından yapılan bir davranışın sonucunda kişi bundan ya hoşlanır ya elem duyar   veya nötr bir duyguya sahip olur.  Davranışın sonucunda olumlu ve haz duyumu elde edilirse; – benzer davranış tekrar yapılmak   istenir   ve   olumlu pekiştirme   ortaya çıkar.   Davranış sonucunda elem  ortadan kaldırılıyorsa, tekrar bu elemle karşılaşmamak için kişi bu eyleme yine yönelir. Bu olumsuz pekiştirmeyi sağlar.Kişi davranışı sonucunda olumsuz bir duygu-yu yaşamak zorunda kalmışsa, bir daha o davranışı yapmamaya çalışır o davranıştan uzakl-aşır.

 

Öğrenmelerimiz bireysel tecrübelerimiz ile başlar, aile içinde   devam   eder   ve   sonuçta toplumdaki bir çok grup tarafından belirlenir. Davranışçı terapileri biz de hipnoterapide çok sık kullanmaktayız. Özellikle fobik  davranışlarda  ve  cinsel problemlerde kullanmaktayız. Davranışın hem  düşünce aşamasındaki abartıları veya   problemleri    hem   de    davranışı oluşturan   diğer ögelerin (Sonuç, pekiştirmeler) oluşumuna müdahale edilebilmektedir.

Hipnodrama vasıtasıyla   bu   fasid   zincir kırılabilmekte ve yeni davranış   örgüsüne kişi şartlandırılabilmektedir. Prof. Dr. C. Güleç Davranışçı Tedavilerin Ortak Özelliklerini çok güzel   sistematize etmiştir.

“1. Davranışçı  tedaviler,   bireyin   kendisinin   farkında   olduğu ve   başkaları   tarafından gözlenebilir   davranışlarıyla ilgilenir. Bilinçdışı dürtüler,   kişilik   özellikleri gibi hipotetik süreçlerin davranışçı tedavilerdeki yeri  önemsizdir.

2. Davranışçı tedavilerde  bilimsel bir  yaklaşım izlenir.   Tedavinin amaçları   ve   yöntemi önceden belirlenmiştir. Tedavinin etkinliği ve sonuçları objektif   olarak değerlendirilebilir.

3. Davranışçı tedaviler şimdiki zamana odaklanır. Tedavi alan kişinin güncel  sorunları ve bunları   etkileyen   faktörler   üzerinde   durulur.   Bu yönüyle diğer  tedavilerden oldukça farklıdır.

4. Tedavi sırasında,davranışı sürdüren faktörlerle ilgili sürekli bir ölçmeve değerlendrirme yer alır. Böylelikle tedavi süreci içinde ve sonucunda   ortaya çıkan davranışsal değişimler değerlendirilebilir.

5. Davranışçı tedavilerin eğitici bir yönü vardır. Tedavi alan kişi, tedavi    boyunca davranış değişikliklerinin ne şekilde ortaya çıktığının farkındadır. Bir öğrenme süreci yaşarr ve yeni beceriler kazanır. Dolayısıyla, ileride  karşılaşacağı  sorunlarla başetmede   bu   becerilerini tekrar kullanabilir.

6. Davranışçı tedaviler, çoğunlukla tedavi  alan  kişinin    günlük yaşamında   ve    özellekle sorunun yer aldığı ortamda uygulanır. Bu özelliği nedeniyle,  tedavi alan kişi öğrendiklerini günlük yaşam ortamlarında çoğu zaman kendi  başına uygulamak  zorundadır.   Dolayısıyla tedavi sorumluluğunun büyük bir  bölümünü tedaviyi alan kişi üstlenir.

7. Davranışçı tedaviler eyleme yöneliktir.   Sorunların konuşulup  tartışılmasından çok yeni davranışların eyleme dökülmesi önemlidir.

8. Davranışçı tedavilerde kullanılan yöntemler, tedavinin amaçlarına ve  tedavi alan kişinin ihtiyaçlarına göre seçilip düzenlenebilir ve   gerketiğinde değiştirilebilir.

9. Çoğu zaman tedavinin başında terapist ve tedaviyi alacak olan kişi arasında bir anlaşma yapılır. Bu anlaşma sırasında, tedavinin amaçları, bu  amaçlara ulaşmak için uygulanacak yöntemler ve tedavi alacak kişinin  yükümlülükleri açıkça belirlenir.” ( Güleç, s:81-82, 1993)

Hipnoterapide eklektik bir yaklaşımı tercih eden bir hipnoterapist için  uygulayabileceği bir çok kombinasyonlar vardır. Bu kombinasyonlarda davranışçı terapiler vazgeçilmez bir yere ve öneme haizdir.

Tedavi  bölümlerinde yeri geldikçe bu konuya değinmek istiyorum.

 

 

Bilişsel Psikoterapiler

BİLİŞSEL (KOGNİTİF) PSİKOTERAPİLER
Kognitif kelimesi temelde düşünce proçesini ihtiva etmektedir. Davranış
terapilerinin başlangıcında her şey yalın etki tepki prensibine göre
şekillendirilirken, insan düşüncesi bir nevi ihmal edilmiştir. Gerçekte ise
insanın eylemlerinin içeriğine bakıldığında çok değişik yapılanmalar
görürüz. Etkilere karşı verilen tepkilerde insanların ruh dünyalarındaki
duygulanımları çok önemlidir. Algıları, beklentileri, geçmiş yaşantıları,
hatıraları, çevresel yargılamalar velhasıl düşünceyi oluşturan tüm iç dünya
tepkinin şekillenmesinde çok önemlidir.
İşte etki ile tepki arasında iç dünyamızda şekillenen düşünce zincirinin
oluşmasına müdahale etme ve sonucu etkileme kognitif psikoterapinin temelini
oluşturmaktadır. Davranış terapilerine göre biraz daha insan modeline
yaklaşılmış, insanı basit bir makine olmaktan dışarı çıkarmıştır. İnsanın
düşünce zincirindeki tüm halkalar çeşitli boyutları ile incelenebilir ve
tepkiyi oluşturan tüm faktörler incelenerek ortaya serilebilir.
Konuyu bilimsel olarak ilk inceleyen bilim adamı Beck ve ekibidir.
Duygularımızın tepkilerimizi ne derece etkilediğini ortaya koymak bu kuramla
mümkündür. Kognitif psikoterapiler, analitik psikoterapiler gibi bilinçdışı
dürtüleri, rüyaları veya birtakım anlamlı motor davranışları (tikler, dil
sürçmeleri v.b.) ele almazlar ve yaklaşım tarzlarında bir nevi bunları
dışlarlar. Bu anlamda da analitik psikoterapilerden ayrılırlar.
Kognitif psikoterapilerde, kognisyonlar; “Dış ve iç dünyadan gelen
uyaranları algı süreçlerine dönüştüren, bunları belirli bir düzen ve
bütünlük içinde işleyen, değerlendiren (bir anlamda onları anlamlandıran),
depolayan, yeniden belleğe çağırıp hatırlayan ve yeniden değerlendiren
ruhsal süreçlerdir.
Bu tanımdan da nalaşılacağı gibi kognisyon bir üst kavramdır. İçeriğini
dolduran süreçler de, kısaca özetlenirse, uyaranların düzenlenmesi,
yapılanması ve değerlendirilmesidir. Söz konusu zihinsel işlemlerin
gerçekleşmesi için işe karışan ruhsal süreçler şunlardır:Algılama,
hatırlama, düşünme, dil, tutumlar (attitude), değer yargıları, beklentiler
(antisipasyonlar) ve problem çözme stratejileri.”(Güleç, s:85, 1993)
Kognitif psikotarepi yöntemini zaman zaman hipnoterapi uygulamalarımızda
kullanmaktayız. Analitik bir incelemeye gerek duymadığımız veya temelde
bilinçdışı analitik bir gerekçe düşünmediğimiz vakalarda kognitif
psikoterapiyi başarılı bir şekilde kullanmaktayız.
Özellikle çarpık algılamaya bağlı olarak farklı ve hatalı savunma
mekanizmaları geliştiren hastalrımızda hipnodrama yöntemi ile başarılı
sonuçlar almakatayız. Büyük şehirlerin çok zalim olduğu, dişlileri arasında
taşradan gelen insanları her zaman yok edip yuttuğu, herkesin zalim,
üçkağıtçı ve dolandırıcı olduğu, kimseye güvenilmemesi gerektiği şeklinde
yıllarca şartlandırmaya tabi tutulan genç veya kişi günün birinde büyük
şehirde yaşamak zorunda kaldığında ne yapacaktır? Bu kişinin egosu iyi
gelişmiş ve oluşan şartlara adaptasyon yeteneği güçlü ise bir takım
zorlukları daha rahat atlatacaktır. Şayet egosu zayıf veya bağımlı bir
kişilik sergiliyır veya şizoid bir yapısı varsa işler tamamen sarpa
saracaktır. Kişi yoğun bir anksiyete çiresine giricek, çevre ile iyi
ilişkiler içerisine giremeyecek, çevresindekilerin desteğini alamayacak ve
bu güvensizlik duyguları içerisinde hastalıklı bir çok savunma düzeneği
geliştirebilecektir. Sonuçta belki de ağır bir depresyona girerek kendini
korumaya çalışacaktır.
Aynı şahıs yetiştirildiği ortamda büyük şehirlerin veya metropollerin
fırsatlar ülkesini insana sunduğunu, bu fırsatları değerlendiren bireylerin
çok başarılı olduğunu, insana yardımcı olan çeşitli kurum ve kuruluşların
olduğunu aileden veya çevreden öğrenmiş ve buna şartlanmış olsaydı, çok
değişik olumlu savunma düzenekleri geliştirebilecekti. Bu kişinin hayat
anlayışı, çevreden beklentileri, olaylara karşı tepkisi, kişilerarasındaki
ilişkileri de bu şartlanmaya göre değişecekti.
Yukardaki örneğimizde de görüldüğü gibi insanın düşünceleri çevreyi
algılamada ve tepkisel eylemler geliştirmede çok önemli bir rol
oynamaktadır. Bu tip vakalarda kognitif terapilerin yapacağı çok şey vardır.
Hekim bu tip vakaları detaylı irdeleyerek hatalı düşüncenin ve yanlış
şartalandırmanın kaynaklarını bulmalıdır. Bulduğu bu kaynaklardan yola
çıkarak bir tedavi yeniden şartalandırma daha doğrusu gerçeği tekrardan
gasterme ve öğretme yöntemini uygulamalıdır. Bu tip problemi olan bireylerin
düşüncede meydana gelen hatalı öğretimleri hipnotik transta çözmek ve
alternatif çözüm önerilerini yine hipnotik transta öğretmek mümkündür.
Bu eğitim ve öğretimde direk, inderek telkinler kullanılabildiği gibi
hipnodrama uygulamaları ile beklenen davranış kalıpları kişiye
öğretilebilir. Bu öğretimin normal kognitif psikoterapiden farkı, kısa
sürede başarıya ulaşmasının yanında olası gelecek olayları hipnodrama
vasıtası ile denemek, kişinin bunlara verdiği motor ve emosyonel cevabı o
anda alabilmektir. Alınan bu cevaplar sayesinde kişinin öğrenmedeki ve
dolayısıyla tedavideki başarısını objektif olarak o anda değerlendirmek
mümkündür.
Kognitif Psikoterapinin kurucusu Beck’e göre depresyonda sık görülen
kognitif çarpıtmalarla ilgili belli başlı konuları aşağıdaki şekilde
incelemek mümkündür:
1. Kendine saygının azalması,
2. Kayıp duygusu,
3. Mahrum olma düşüncesi
4. Kendini eleştirme,
5. Kendini yerme ve suçlama,
6. Kendini uyarma ve kendine hükmetme,
7. İntihar düşünceleri. (Güleç, s:90, 1993)
Beck’e göre etki-tepki zinciri arasında oluşan düşüncedeki otomatik kognitif
kalıplarda şunlardır.;
1.Keyfi çıkarım (arbitrary inference)
2. Seçici soyutlama (selective abstraction)
3. Aşırı genelleme (over-generalization)
4. Abartma ve küçümseme (magnification-minimization)