Yapım Aşamasında Zihinler: Güvenli Bağlanma, Kendi Kendini Organize Eden Beyin ve Gelişim Odaklı Psikanalitik Psikoterapi

Allan N. SCHORE

Yedinci yılında John Bowlby’yi anmak için düzenlenen dersi sunmak üzere davet edilme şerefine nail oldum. Geçen yıl Bowlby’nin çığır açan kitabı Bağlanma’nın (Bowlby, 1969b) son baskısına önsöz yazmam istendiğinde bu, benim için tam anlamıyla çifte ayrıcalık oldu. Bu çalışmamda “Beynin On yılı” olarak anılan sürecin sonuna tekabül eden bir bakış açısından, Bowlby’nin güvenli bağlanma bağının biyolojik ve nörolojik tabiatına ilişkin ileriyi gören önerilerini araştırdım (Schore, 2000c). Gerçekten de pek çok çalışmamda, psikoloji ve biyoloji disiplinlerinin ne şekilde Bowlby’nin görüşlerini bilimin hizmetine sunulan başat bir insan gelişim modeli olarak benimsediğini açıklıyorum (Schore, 2000a, 2000i, 2000j, 2001, 2000b, 2000c).

Bu bilimsel araştırma alanlarının her ikisi de kuramlarının kökenlerini belgeleme aşamasında Bowlby’nin etoloji (davranışsal biyoloji araştırma sahası) ve psikanalizi ne şekilde entegre ettiğine değinmektedir. Güncel güvenli bağlanma bağı tanımlarından birinde, Ainsworth şunları belirtmiştir, “Gerçekten de Bowlby, biyolojide yakın zamanda yaşanan gelişmelerle psikanalitik teoriyi güncellemeyi amaçlamıştır,” (Ainsworth, 1969, s.998). Bağlanma’nın yayınlanışının üzerinden geçen otuz yıldan uzun süre zarfında, bağlanma bağı ve bilim arasındaki bağlantılar her ne kadar derinleşmiş olsa da  kuramın kendisi ve psikanaliz özellikle de klinik psikanaliz arasındaki bağlantıların  aynı gelişimi göstermediğini iddia ediyorum. Ancak bu durum, içsel çalışma modellerinin zihinsel temsillerine dair kavramlarla düşünme işlevlerinin klinik açıdan birbirleriyle ilişkisini kanıtlayan gelişimsel psikanalitik ve psikolojik bağlanma bağı araştırmaları sayesinde gelişme göstermektedir. Deneysel ve klinik bağlanma bağı araştırmacıları şu anda ayrıntılı olarak bu buluşmanın temasını oluşturan “yapım aşamasındaki zihinlerin” iki temel özelliğini tanımlamaktadır.

Zaman zaman bağlanma teorisinin yalnızca Freud’un bazı erken dönem spekülasyonlarının bir inkârı olmakla kalmayıp onun gelişimsel perspektifinin bir çıkarımı olduğu unutulmaktadır. Gerçekten de Bağlanma’nın ilk paragrafında, Bowlby, kitabına Freud’un erken dönem gelişim sürecini anlama amacına atıfta bulunarak başlamaktadır. Kitabın ilk paragrafında Bowlby, Freud’un gelişimsel hipotezler oluşturmada başvurduğu yöntemle –yetişkin nevrotik hastaların rüyalarını ve semptomlarını; ilkel insanların davranışlarını analiz etmek- kendisininkini kıyaslar ve şu açıklamada bulunur: “Freud her ne kadar açıklama arayışında her daim erken dönem çocukluk sürecinde yaşanan olaylara yönelmişse de nadiren belli başlı verilerine doğrudan çocukları gözlemleyerek ulaşmıştır,” (1969a, s.3). Kitabın esas amacı bu ikinci temayı açıklığa kavuşturmaktır, ancak son bölümde Bowlby “Çocuk ve Anne Arasındaki Bağ: Psikanalitik Literatürün Gözden Geçirilmesi” isimli bölümde gelişimsel psikanalitik kavramları özetleme işine geri dönmüştür.

Bu derste klasik psikanaliz ve bağlanma teorisinin ortak amaçları arasında daha kuvvetli bağlantılar bulan yakın zamanlı disiplinlerarası gelişmeleri sunmak istiyorum.

Devamı için tıklayınız

There are no comments yet.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked (*).

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>