Yüzyılın başından kısa bir süre sonra, şizoid kişilik bozukluğu, bir ya da diğer biçimde, farklı bir klinik sendrom olarak tanındı. Şizoid kişilerin tanımı ilk önce, şizofrenilerin yakın akrabası olarak gözüken, psikoz olmayan fakat garip ve çoğunlukla soyutlanmış bireyleri ima etmekteydi. Sonraları, nesne ilişkileri kuramcılarının çalışmalarıyla, kavram gelişti ve oldukça belirgin şekilde dış dünyadan ziyade kendi iç dünyalarına yöneltme eğilimi sergileyen hastalar üzerinde dikkatlerini yoğunlaştırdılar. Bu hastalar çoğunlukla, yoğun bir vazgeçme ve içe kapanıklık sergiliyorlardı. İnsan ilişkilerinde genel bir engelleme söz konusuydu. Onlar, nasılsa, şizofrenik hastalarla karıştırılmıyorlardı; ancak, bütün insanlarda bulunabilen eğilim ve faktörlerin, çarpıtmalarını ve patolojik ayrıntılarını sergiliyorlardı. Yakın geçmişte, şizoid kişiliği; kişiler arası ilişkilerdeki sosyal aldırmazlık ve sosyal endişenin klinik özelliklerine odaklanan, oldukça sınırlı bir sendrom olarak, DSM III’ de, DSM’nin gözden geçirilmiş üçüncü versiyonunda (DSM- III- R) ve DSM- IV’te tasvir edilmiştir. Şizoid kişilik bozukluğunun komple tanımlayıcı açıklaması, tüm bu açıklamaları içerirdi ve yine de bütün bunların bir araya getirilmesi; şizoid patoloji olgusunu doğrulamaya yetmezdi.

Bu odaklanmış olgusal yolda daha da ilerlemeden önce, şu nokta belirtilmelidir; tanımlayıcı olarak sunulan klinik tablo, klinisyen için en fazla kırmızı bir bayrak olabilir, klinisyenin dikkatini olası teşhise yönlendiren bir yön levhası olabilir. Masterson ( Masterson & Klein, 1989) ayakta tedavi ortamında müdahale ettiği borderline hastaların çoğunun, DSM- III ya da DSM – III –R’de yer alan borderline kişilik bozukluğu kriterini karşılamadığını vurgulamıştır. Muhtemelen, teşhirci narsisistik bozukluğundan çok daha fazla, gizli narsisistik bozukluğun olduğu ortamda, narsisistik kişilik bozukluğu için de aynısı söylenebilirdi (1993).

Klinik meselelerin benzer bir hali, şizoid kendilik bozukluğu için de doğrudur. DSM- III ve DSM – III – R’de tasvir edilen şizoid bozukluğu, şizoid bozukluğun genellikle aşağı-seviyede olan, ağır bir çeşidi ile özdeşleşmektedir. Bu çeşit, hem klinisyenler hem de meslekten olmayan halk tarafından ortaya konulan, şizoid bozukluk stereotipilerini (kalıplaşmış yargılarını) kabaca karşılar.

DSM – III, şizoidin teşhisini üç kategoriye bölerek; şizoid, engelleyici ve şizotipal, şizoid spektrumu (yelpazeyi) ya da boyutu tanımlamak için temeli atmıştır ve önemli bir başlangıç sergilemiştir. Gerçekte bu, şizoid kavramının bölünmesi değildi, fakat kavramın psikopatolojiden bir parça alarak genişlemesiydi.

DSM – III – R, şizoid teşhisini, daha kapsamlı yaparak, gidişatı tersine çevirdi ve şizoid patolojinin daha ağır biçimlerini , aslında bertaraf ederek, bir kez daha onu ayrıcalıklılık yönünde itti. Bu nasıl başarılmıştı? Sıra dışı, aykırı veya garip davranış kriterinin eklenmesi ile, şizotipal hastayı, şizofrenik hastaya yakınlaştırarak; ağır şizoid patoloji daha az teşhis edilebilir hale getirdi. Esasında, bu özellikler basit bir şizofreni teşhisi ile genel olarak birleşiktir. DSM – III- R’de, engelleyici kişiliğin teşhisi de değişime maruz kalmıştır.

Engelleyici kişilik bozukluğunun DSM – III’ teki kavramı, esasında, kişiler arası ret edilmeye dayalı aşırı hassasiyetten kaynaklanan, sosyal geri çekilmeydi. Etkileme ve kabul görme arzusunun varlığından dolayı, şizoid kişilik bozukluğundan ayırt edilmiştir.

DSM –III – R, engelleyici bozukluklar ve şizoid bozukluklar arasındaki yakın ilişkiyi vurguluyordu ve nesne ilişkileri için olan arzunun, nesnel olarak bildirilmiş yoğunluklarını da birincil baz alarak, ayırım yapıyordu.

DSM – III – R’deki engelleyici kişilik bozukluğu kavramı, önemli derecede farklılık gösterir. Artık, fobik karakterin klinik kavramına denk gelmektedir ve şizoid kişilik bozukluğu ile birbirinden bağımsız değildir.

DSM – III – R orta derecede şizoid bir bozukluğun teşhisini neredeyse imkansız hale getirmiştir. Engelleyici kişilik bozukluğu ile şizoid bozukluk artık birbirlerinden bağımsız değillerdir. Üstelik, engelleyici kişiliğin tanımı da, sosyal fobinin teşhisi ile, neredeyse tamamen gölgelenmiştir.

DSM – IV’ün yaptığı bazı değişimler iyi yönde; bazı değişimler de kötü yöndedir. Muhtemelen mühim olan şudur; engelleyici kişilik bozukluğunun teşhis kriteri için, bir kez daha değişiklikler yapmaktadır, ancak şizoid ve şizotipal bozukluklar için değişim yapmamaktadır. Şizoid spektrum boyunca bu bozuklukların tanımlarını yenilemek için süregelen girişimlerde, sadece tanımlayıcı kriter kullanma problemi, bir kez daha, aşikardır. DSM – IV engelleyici kişilik bozukluğunun teşhisinden, sosyal fobi ile ilintili kriteri çıkartır. Böylece, sosyal fobi ve engelleyici kişilik bozukluğunu eş anlamlı yapma eğilimini de tersine çevirmiştir. Aynı zamanda, engelleyici kişilik, yeniden şizoid kişilikten ayrılmış olarak görülmektedir. Bunun sonucu olarak, takip edebilecek tedavi stratejilerinden de mahrum olmuştur.

Tanımlayıcı psikiyatri daha iyisini yapabilir mi? DSM – III’ün yayınlanması ile birlikte, kriter devrine girmiş bulunuyoruz. İyi ya da kötü, kriterin önemi her zamankinden çok daha fazladır. Ağırdan ılımlıya, şizoid bozukluklar alanını, ortak bir kriter ile tanımlayabilir miyiz? Muhtemelen, bu daha önce yapılmıştır.

1969’da Harry Guntrip şizoid kişiliğin dokuz temel özelliğini betimlemiştir. Bu dokuz özellik hem nesnel özellikleri hem de öznel izlenimleri birleştirdiğinden DSM – III, DSM – III – R ve DSM – IV için uygun değillerdi. Şizoid kişiliğin ve şizoid psikopatoloji alanının kapsamlı ve tanımlayıcı bir gözden geçirmesini sunarken, bizim mevcut derecelendirmemizden, çok daha ileri gitmektedir. Bundan dolayı, bu dokuz karakter, şizoidin içpsişik dünyasının derinlemesine anlaşılmasına ulaşmak için, tanımlayıcı bir başlangıç noktası olarak kullanılabilir.

GUNTRIP’İN ÖZELLİKLERİ

Aşağıdaki, Guntrip’in (1969, s. 41-44) betimlediği dokuz özellik listelenmiştir:

1. İçe dönüklük
2. Çekingenlik
3. Narsisizm
4. Kendi kendine yetme
5. Üstünlük hissi
6. Arzu kaybı
7. Yalnızlık
8. Benlik Yitimi
9. Regresyon (gerileme)

İleri kısımlarda, bu özellikler, yazarın kendi klinik deneyimlerinden olgu ayrıntıları da eklenerek, daha detaylı bir biçimde incelenecektir.

İçedönüklük

Guntrip’e göre, “Şizoid teriminin salt anlamı olarak; duygusal anlamda, dış gerçeklik dünyasından kesip koparılma şeklinde ifade edilmiştir. Bütün bu libidinal arzu ve mücadele, içsel nesneler aracılığı ile içe doğru yöneltilmiştir. Gözlemlenebildiğinde fark edilir ki; sıklıkla fantezi ve hayalperest yaşamının hayret verici bir bolluk ve zenginliği içinde ortaya çıkan, yoğun bir iç yaşantı vardır. Gerçi, ekseriyetle, kendi değişken fantezi hayatını, bir gizlilik ve saklılık içinde yürütür.”

Şizoid kişi, dış gerçeklikten öylesine kopmuştur ki, artık dış gerçekliği tehlikeli olarak görmektedir. Tehlike kaynaklarından, emniyet kaynaklarına yönelmek insanoğlunun doğal bir tepkisidir. Şizoid birey, bu yüzden, birincil olarak tehlikeyi önleme ve emniyete ulaşma endişesine sahiptir. Bu sebepten dolayı, bu tür insanlar dış dünya ile olan deneyimlerini; tedbir, ihtiyat, korku ve risk, hatta emniyet ve tehlike terimlerini kullanarak açıklarlar. Deneyimin bu yönleri; yüksek seviyeden alçak seviyeye kadar herhangi bir seviyedeki şizoidin, dünyasına; şizoidle sıklıkla beraber anılan diğer yönlerden – aldırmazlık, soğukluk, kayıtsızlık – çok daha fazla ait bir parçadır. Şizoid deneyimin bu daha sıradan tanımları, genellikle sadece hiç hasta konumunda bulunmamış şizoid bireyler için geçerlidir.

Guntrip’in tanımladığı içedönüklük, bireyin iç dünyasının bir parçası olan muazzam, zengin ve karmaşık fantezi hayatına odaklanır. Fanteziye dalmış olarak harcanan zamanın süresi, her gün dakikalardan saatlere kadar varan sıra dışı bir aralıkta olabilir. Şizoid bozukluğu olan genç bir adam, evlerindeki boş bir buzdolabı kutusunun içerisine her girdiğinde saatlerce fantezi kurarak, çocukluğunun çoğu zamanını geçirdiğini anlatmıştır. Bu, onun güvende hissetmesinin başlıca yoluydu, böylece dış dünya ile özdeşleşmiş anksiyetelerden (tehlikelerden) kaçıyordu. Kutu onun güvenli yeri, yuvası ve sığınağıydı.

Çekingenlik

Guntrip’e göre, çekingenlik dış dünyadan ayrılıktı, ve içe dönüklüğün diğer yüzüydü.

Guntrip’in, içedönüklük süreci çekingenlik ve ayırmanın ortaya çıkması ile sonuçlanacağı hakkındaki sade gözlemi yadsınamaz. Aslında şu noktada, işaret ile semptom arasına; nesnel gözlem ile öznel betimleme arasına; ve dış dünya ile içsel gerçeklik arasına temel bir ayırım çizilmelidir. Bariz çekingenlik ( net ve gözlemlenebilir utangaçlık, gönülsüzlük ya da dış dünyanın ve kişiler arası ilişkilerin engellenmesi) sergileyen çok sayıda şizoid birey olsa da, o tarz bireylerin sadece bir kısmını açıklamaktadır. Temelde şizoid olup da sempatik, etkileşimli bir kişilik tarzı sergileyen bir hayli kişi vardır. Bu hastalar, gizli şizoid olarak tanımladığım kategoriye aittirler.

Göze çarpan ikilem nasıl çözümlenecektir? Bulmacayı çözümlemek için yapılması gereken şey, gizli şizoide; kendi öznel deneyiminin ne olduğunu sormaktır. Hasta, gözlemcinin gözü önünde, ne kadar müsait, ilgili, sempatik ve etkilemeye dalmış olabildiğini tanımlayacaktır. Ancak, aynı zamanda, kopmuş, duygusal olarak çekimserleşmiş ve kendi iç dünyasında güvenli bir yere tecrit etmiştir. Çekingenlik ve dış dünyadan uzaklaşma şizoid patolojinin bir parçası olmasına rağmen, bazen açıkça görülür bir haldeyken, bazen de gizlidir. Açık olduğunda, şizoid kişiliğin alışılagelmiş tanımı ile eşleşir. Çoğunlukla, gizlidir, hastanın içsel durumunda saklıdır.

Bu aşamada gözden geçirilmesi gereken birkaç nokta vardır. İlk olarak, hastanın öznel, iç dünyasında var olanlar, gözlemcinin verileri ile çakışmayabilir. İkinci olarak, içedönüklük aldırmazlık ile karıştırılmamalıdır. Üçüncüsü, hastanın savunma, telafi edici ve dış dünya ile sempatik etkileşimli ağaçlarının arasından, hastanın çekingenlik ormanının gözükmüyor olması, hastanın şizoid olarak tanımlanması gözden kaçırılmamalıdır.

Narsisizm

Guntrip’e göre, “ Narsisizmi şizoidin yaşadığı baskın içsel hayatın sonucu olarak ortaya çıkan bir özelliktir. Bütün sevgi nesneleri kendi içerisindedir ve dahası onlarla o kadar özdeşleşmiştir ki, libidinal bağlantısı olarak ortaya kendisi çıkmaktadır… Soru, aslında, şizoidin yoğun içsel yaşantısı, dış nesneleri aç bir şekilde birleştirme arzusundan mı kaynaklandığı yoksa dıştan, daha güvenli farz edilmiş içe çekilişten midir?”

Birincil bir güdü baskısı olarak bağlanma ihtiyacı, her insanda olduğu kadar şizoid insanda da güçlüdür.

Aslında şizoid bağlanma nesnesini nerede bulur? Şizoid sevgi nesnesini dış dünyada mı arayacaktır yoksa içerideki sevgi nesnesini savunmacı bir şekilde arzulayacak ve karara varacaktır? Şizoidin narsisizmi – sevgi nesnelerinin kişinin içinde olması gerçeğidir – şizoidin gerçek dünyadaki bağlantı ve iletişim nesneleri ile ilişkilendirdiği anksiyetelerden korunabileceği güvenli olan sevgi nesnelerinin içeride tanımlanması gerçeğinin sonucudur.

Şizoidin narsisizmi, aynı zamanda benlik-tutmanın temel kapasitesi ile de bağlantılıdır. Benlik- tutma, bir kişinin içsel etkilenme durumlarını kendi kendine kontrol edebilmesidir, özellikle de anksiyete ve depresyonu baş edilebilir limitler içerisinde tutulabilmesidir. Huzursuz etkilenme durumlarının benlik-kontrolünün kapasitesi, oldukça dikkat çekicidir ve borderline ve narsisitik benlik bozukluklarında bulunan az gelişmiş kapasitenin aksine, aksine şizoid kendilik bozukluğunda gelişir. Şizoid hastalardan başka muhtemelen kimsenin kendisi ile baş başa kalma kapasitesi bu kadar fazla değildir. Şizoidin bu temel etkileri nasıl kendi kendine kontrol altına alacağını öğrenmesi gerekir çünkü herhangi başka bir seçeneği yoktur.

Guntrip’in, yoğun içsel hayatın kaynağının, aç bir birleştirme arzusu mudur yoksa dış dünyadan çekilme midir, hakkındaki sorusu artık cevaplandırılabilir. Şizoidin narsisizminin kıskançlık ya da değerli nesneye hükmetme arzusu ile uzaktan yakından alakası yoktur. Normal çocuğun erken yaşlardaki taşkın narsisizmi ya da patolojik narsisistik kişilik bozukluğundaki göz alıcı benliğin sergilediği patolojik narsisizm ile karıştırılmamalıdır. Şizoidin narsisizmi; dış dünyadan, güvenli olduğu varsayılan iç dünyaya çekilmenin yansımasıdır.

Kendi kendine yetme

Guntrip’e göre, “ Bütün duygusal ilişkilerin iç dünyaya taşınmışken, gerçek dış ilişkiler olmadan sağlanan, bu içe dönük narsistik kendi kendine yetme, gerçek insanlarla baş etmede ortaya çıkabilecek anksiyete karşısında sığınmak için bir limandır.

Şizoidler ne kadar çok kendilerine dayanırlarsa, diğer insanlara da o kadar az dayanmak zorunda kalırlar ve böylece kendilerini, güvenme ya da daha kötüsü bağımlılık ile özdeşleşmiş olan potansiyel tehlike ve anksiyetelere daha az maruz bırakırlar. Şizoid bireylerin muazzam bir çoğunluğu, kendi kendine yetme ve kendi başına iş görmek, bağımsız, müstakil olmak ve diğer bir değişle kendi dünyalarını yönetmek konusunda çok büyük bir yetenek gösterirler. Kendi kendini kontrol etme, kendi kendini tutma ve kendi kendine yetme için kullanılan bu kapasitenin bilinçli farkındalığı genellikle şizoid hayatın ilk yıllarında gelişir.

Şizoid ile süregelen, kendiliğin diğer bozukluklarının aksine, bir tür adultomorphism ( çocuğun davranışlarını yetişkin koşullarına göre yorumlamak) vardır. Yetişkin sorumluluklarının ve kabiliyetlerinin vakitsiz (prematüre) üstlenilmesi; genellikle şizoidi diğer kendilik bozukluklarından dramatik olarak ayrıştırır. Erken çocukluk döneminde belirgin hale gelebilir. Bu tür dışavurumlar sayesinde, mandal-kilit çocuk ya da ebeveynleştirilmiş çocuk tabirleri sosyal onaylama kazanmıştır. Bu terimler genellikle, çocuğun kapasitesinin üzücü dışavurumlarıdır. İç kaynaklarını az gelişmiş olarak hareketlendirmektedir çünkü orada olmayan, ya da olsa bile algılanamayan dış kaynaklara güvenmekte yetkin değildir.

Üstünlük Hissi

Grunrip’in belirttiği üzere; “Kendi kendine yetmeye doğal olarak bir üstünlük hissi de eşlik eder. Diğer insanlara ihtiyacı olmayan biri, onsuz yapamayacağı birinin olmaması… Burada aynı zamanda insanlardan farklı olma hissi de devreye girer.”

Şizoidin üstünlük hissi, narsisitik bozukluktaki şişirilmiş kendilik ile uzaktan yakından alakalı değildir. Hoşa gitmeyen, eleştiren, utandıran ya da aşağılayan şeklinde algılanan kişilerin, yok edilmesi ya da değerinin düşürülmesi ihtiyacı ile şizoid bağdaşmaz. Üstünlük hissinin anlamı ve işlevi, genç bir şizoid adam tarafından şöyle tasvir edilmiştir; “ Eğer ben diğerlerinden üstünsem, eğer onların üzerindeysem, o zaman onlara ihtiyacım yoktur. Ben onlardan üstünüm dediğim zaman, bu onlardan daha iyi hissediyorum demek anlamına gelmez. Bu, onlardan belli bir uzaklıktayım anlamına gelir, yani güvenli bir mesafe. Yatay düzlemde belli bir mesafede olmaktansa, dikey olarak mevzi değiştirme hissidir.” Son cümlesi ile hastanın ilettiği; kendini ister üstün hissetsin ( dikey mevzilendirilmiş) ister çekingen ve içe kapanmış (yatay olarak belli bir mesafede); önemli olan temel mesele diğerlerinden güvenli bir mesafede uzaklığını koruyabilmek.

Doğru bir teşhis yapmak için, üstünlük hisleri, narsisizm ve kendi kendine yetebilirlik fonksiyonları açısından iyi anlaşılmalıdır. Eğer bu tür hislerin fonksiyonu; narsisistik amaçlara ulaşmak ve şişirilmiş kendiliği geliştirmekse, o zaman muhtemelen narsisistik bozukluğuna değiniliyordur. Eğer bireyi kaldırılamaz tehlike ve anksiyeteden korumak için ve hastanın belli bir mesafede emniyetini, şişirilmiş benliğini değil, korumak içinse, o zaman şizoid bozukluğa değiniliyordur.

Arzu Kaybı

Guntrip’e göre, “Dışsal durumlardaki arzu kaybı, resmin tamamının yadsınamaz bir parçasıdır.”

Kendiliğe yapılan muazzam yatırımdan dolayı – kendi kendine yetebilme, kendini tutmak ve kendine güvenmek ihtiyacı içerisinde – başka birisinin deneyimini hissetme, empati yapma ve duyarlı olma yeteneğinde ve ihtiyacında kaçınılmaz bir engelleme vardır. Genellikle bu tür şeyler ikincil gözükür, bireyin kendi savunmasını, emniyetli konum, beklemek zorunda olan bir lüks. Öznel deneyim arzu kayıplarından biridir. Bazı hastalar için, arzu kaybı öyle bir derecede ortaya çıkar ki; hassasiyet, kinizm (insanların iyi olduğuna inanmama), vurdumduymazlık, ya da hatta canilik gibi aşırı uç boyutta ortaya konulur. Hasta, davranışlarının ya da değerlendirmelerinin diğer insanları nasıl etkileyeceği ya da inciteceği hakkında bir farkındalığa sahip değildir.

Sıklıkla, arzu kaybı, hastanın içinde gerçek bir kargaşa olarak, duygusal yaşantısında bir şeyin eksik olduğu hissi olarak ortaya çıkar. Genellikle hasta şöyle şikayetlerde bulunur:“Ne hissettiğimi bilmiyorum” ya da “Hissedip hissetmediğimi bilmiyorum”. Arzu kaybının bu tür tezahürleri, başkalarına duygusal olarak yatırım yapmak şizoid hasta tarafından verilen ödünü yansıtmaktadır. Kendisine savunmacı ve korumacı bir şekilde yatırım yapma ihtiyacı çok yüksek olduğundan böyle bir ödün verir.

Guntrip’in vurguladığı arzu kaybını, başka bir süreç olan ve çoğu hasta tarafından belirtilen, duygusal hissizlikten ayırt etmek gereklidir, o dissosiyatif bir olgudur. Şizoid deneyimi duygusal hissizleşmelerden birisi değildir, fakat çatışma ve belirsizliklerden biridir. Şizoidler hissetmekte yeteneksiz değillerdir. Hislerinin ne olduğu ve hislerinin ne anlattığı konusunda kararsızlardır, cimrilerdir. Çoğunlukla, deneyimlerini, başkaları tarafından anlaşılmaları için kullanılan kelimeleri ifade etmekte kendilerini yeteneksiz hissederler. Duygusal hissizlik, tam anlamı ile hissizlik ve duygusuzluk deneyimidir, ve post-travmatik durumlar ile bağdaşır.Şizoid bozukluklar ve post-travmatik bozukluklar birbirlerini dışlayan kavramlar değildir, ve esasında, aynı bireyde eş zamanlı ortaya çıkmaları, problemin teşhisini zorlaştırmaktadır.

Yalnızlık

Guntrip’e göre, “Yalnızlık, şizoid içedönüklüğün ve dış ilişkileri fesh etmenin bir sonucudur. Tekrar tekrar ortaya çıkan, yoğun arkadaşlık ve sevgi hasreti ile kendini belli eder. Bir kalabalığın ortasında olan yalnızlık, şizoidin duyuşsal rapordan mahrum olmasını sağlayan bir deneyimdir.

Bu genellikle, gözlemci tarafından fark edilmeyen ancak şizoidin tecrübelediği bir şeydir. Şizoidin, tanıdık gelen soğuk ve ilgisiz karikatürünün aksine, hasta konumunda olan, şizoid kişilerin büyük bir çoğunluğu, tedavisinin bir noktasında, sevgi ve arkadaşlığa olan özlemlerini dile getirirler.

Bu DSM’de tasvir edilen şizoid hasta gibi değildir. Arkadaş ve sevgi hasreti sürekli olarak yüzeye çıkar ve böyle yaparak, şizoidin umursamaz olduğu tasvirini yalanlar. Bu durum aslında, bazen yüzeye çıkmayıp sadece şizoidin fantezi yaşamında da kalabilir ki terapistin oraya girmesine tedavide çok uzun bir süre izin vermeyebilir.

İlişki umudu çok az neredeyse yok gibi olan şizoid bireyler – klasik DSM şizoid tanımıyla – çok dar bir menzildir. Bu sebeple, yakınlık ve bağlanma özleminin kişi kendi kendine neredeyse fark edemez. Bu kişiler hasta konumuna gelmezler. Şizoidin hasta konuma gelmesinin sebebi özlem ve yalnızlığın ikiz güdüsüdür. Şizoid hasta halen bir şekilde bağlanma ve iletişimin mümkün olduğuna inanır ve psikoterapiye uygundur. DSMlerin ironik olan yanı; psikoterapistleri, Terapötik karamsarlık hissi ile şizoid hastaya yaklaşmaya yöneltmeleridir. Nihilizm değilse, psikoterapist, hastanın temkinliliğinin aldırmazlık olduğuna ve tedbirinin de soğukluk olduğuna inanarak, hastayı yanlış okur.

Benim tedavi ettiğim şizoid hastalar için sıklıkla çıkan mesele, iletişim ve bağlanma için olan istektir. Bu istek, özellikle de bir birliktelik sahibi olmak ya da çocuk ve aile sahibi olmak şeklindedir. Bu sıklıkla şizoid bireylerin otuzlu, kırklı yaşlarındaki tedavilerinde ortaya çıkar, bu zamanda bir ilişki ihtimali daha temelleri sağlıksız bir şekilde büyümektedir ve arkadaşlık gittikçe daha fazla ve daha da fazla uzak görünmeye başlamıştır. Samimiyet ve generativity ( Erik Erikson’un bir terimi; daha genç birini yetiştirmek ve bu şekilde bir sonraki nesile katkıda bulunma isteği) için olan istek ve umut , kişinin hayatında son bir şans için girişim yapmaktadır.

Benlik Yitimi

Guntrip, benlik yitimini bireysellik ve kimlik algısı kaybı olarak tanımlar.

Benlik yitimi dissosiyatif bir savunmadır. Benlik yitimini genellikle şizoid hasta tarafından, ters yüz olmak veya kapatmak; ya da gözlemci ve katılımcı egonun birbirinden ayrılma tecrübesi olarak tanımlar. Anksiyete durumu baş edilemez gibi gözüktüğünde şizoid tarafından deneyimlenir. Daha önce açıklanan arzu kaybından çok daha mutlak bir biçimdedir. Şizoidde arzu kaybı çok daha kronikken, benlik yitimi deneyimi, bunaltıcı anksiyete ve tehlikenin doğrudan deneyimine karşı daha vahim bir savunmadır.

Kendisini dış dünyaya bakınan biri olarak tanımlayan ve derin bir şizoid olan genç bir kadın, işi dolayısı ile bir grup ortamına katılmaya zorlandığı zaman, benlik yitimi ile karşılaşacaktır.

Benlik yitimi – kendini sanki kendi bedeninin dışındaymış gibi deneyimleyerek, kendinin gruba katılmasını ve grubu gözlemlemesi – kaçılamaz bir durumdaki yakınlığın oluşturduğu, baş edilemez anksiyete ile baş etme yöntemiydi.

Gerileme

Guntrip gerilemeyi şöyle tanımladı: “ Dipteki bir şizoid kişinin kendi dış dünyası tarafından bunaltılması ve hem içeri kaçışı, hem de geriye ana rahmindeki emniyete kaçışı”

Bu tür gerileme süreci iki farklı mekanizmayı ihtiva eder: içeri doğru ve geriye doğru. İçeri regresyon, fantezinin ve benlik kontrolünün, ilkel biçimlerine, sıklıkla otoerotik biçimine ve hatta nesnesiz bir çevrenin güven miktarına değinir. Özellikle bu tür gerileme olguları, vücut parçaları ile meşguliyet (fetişler ve cinsel sapkınlıklar), hipokondriak avunmalar ve somatik endişeler içerir. Orta yaşlı bir adamın fahişeler ile avunması; yaşlıca bir adamın arkadaşlarının ayaklarına odaklanması; geç bir kadının sürekli ama belirsiz sıkıntılarla sayısız kez doktorları ziyaret etmesi, yaşlıca bir kadının soluğu ile meşgul olması örnek olarak gösterilebilir. Bu gerileme olgusunun bir diğer boyutu da sadomazoşistik fantezilerin varlığı ve bunların nadiren gerçekte canlandırılması. Bunların bir çok örnekleri, erotomani ve eşe kötü davranma vakalarında bulunabileceği gibi sınırlı sadomazoşistik cinsel karşılaşma/ilişkilerin vakalarında da görülebilir.

Geçmişe doğru, ana rahmindeki güvene doğru gerileme eşsiz bir şizoid olgudur. Güvenliği bulma çabasında ve dış gerçek tarafından yıkımı engellemek çabasında şizoid savunmacı çekingenliğin en yoğun biçimini sunar. Ana rahmine gerileme fantezisi, tamamen güvenli bir yere gerileme fantezisidir. Örnek olarak; çok küçük yaşta kendi içine gömülmüş şizoid adamın deneyimi. Her şeyin iyi ve doğru, hassas ve duygulu olduğu delinemez bir kabuğun içinde. Kendiliği içeride emniyette gömülü, her tür saldırı, el koyma ve imhadan korunurken; dışarı dünyaya sunulan sadece boş bir iskelettir. Saklı, gizli ve zarardan uzak olmak yerine güncel dünyaya tekrar doğabileceği zamanı beklemektedir.

İlk defa Guntrip tarafından açıkça belirtilmiş dokuz özelliğin tanımlanması, şizoid bozukluğun geleneksel, tanımlayıcı betimlemesi (parça 1, DSM) ile psikodinamik (parça 2, nesne ilişkileri) olarak aydınlanmış bakış arasındaki bazı ana farklılıkları daha net olarak ortaya koymuş olmalıdır.

Bütün dokuz özellik dahili olarak tutarlıdır. Şizoid bozukluğu teşhis etmek için hepsi olmasa bile, çoğunluğu var olmalıdır. Aslında, bir takım ek teşhis değişkeni dikkate alınmalıdır.

Bunlardan biri, daha önce de belirtilmişti, nesnel kıstas aracılığı ile teşhis edilen hastalar, muhtemelen engelleyici bozukluk ya da DSM’in şizoid kişilik bozukluğuna denk gelmektedir. Sadece hastanın öznel anlatımı aracılığı ile teşhis edilen hastalar da gizli şizoid olarak varsayılacaktır.

Dahası, bir çok hasta bazı özellikleri diğerlerinden daha belirgin olarak gösterecektir. Klinik tecrübe, diferansiyonel (farklarla ilgili ) teşhise faydalı olması için, bu dokuz özelliğin üç özellikler yığını halinde gruplanabileceğini göstermektedir. İlk yığın halis şizoid yığınıdır. Çekingenlik, içe dönüklük ve arzu kaybı bu yığın ile anılan hususî özelliklerdir. Esasında halis şizoid yığını, kavramın gelişim tarihinde süregelen kırmızı iplik ile eş anlamlıdır. Şizoid bozukluğun teşhisini yapmak içi bu iç özelliğin bulunması gereklidir. Bu yığın, şizoid hastanın, dayanıklı ve emniyetli bir kişiler arası mesafeyi koruma ihtiyacını en net ve direkt şekilde tanımlar. Aşağıda belirgin halis şizoid yığını gösteren iki hastanın örnekleri mevcuttur. Birinci örneğin vakasında yığın aşikardır; ikincisinde “gizli” dir.

BELİRGİN HALİS ŞİZOİD YIĞIN BOZUKLUĞU.

Bay I. hayatının çoğunu yalnız geçirmiştir. Kendisini yalnız yaşayan, yalnızlığı seven bir kişi olarak tanımlamaktadır. Çok yakın çalıştığı kişilerin de kendisini bu tarzda tasvir ettiğini belirtmiştir. İş arkadaşları onun bu yalnız kalma ihtiyacın ve gözle görülebilir ihtiyacını kabul ettiler ve ona saygı duydular; mesafelerini korudular. Hayatı boyunca hiçbir zaman teke tek yakın ilişkileri olmadı. Şimdi kırklı yaşların ortasında, yetişkin yaşantısının çoğunluğunda bir matematikçi olarak, çalışarak sürdürmüş. Yaptığı işte oldukça yetenekli ve donanımlı. Ailesi ile iletişimini minimum seviyede tutuyor. Ailesi Bay I.’den oldukça uzakta yaşıyor. Onu ziyarete geldiklerinde, özelikle de eğer onun evinde kalıyorlarsa, katlanılmaz derecede rahatsız hissettiğini vurguluyor. Bu bunaltı o kadar gözle görülür hale olduğundan, ailesi ona kalmaya nadiren geliyor.

Bay I. onun tamamen dikkatini alan işinden çok büyük keyif alıyor. Çalışmadığı zamanlarda, boş zamanının çoğunu, bir hobi gibi, borsada geçiriyor.

Yöntemli ve takıntılı olarak bu hobinin detaylarına kendini kaptırıyor, her gün saatlerini bu detaylar tarafından yutulmuş olarak geçiriyor. İnsanlarla çok az iletişim kurma ihtiyacı sergiliyor.

Neden Bay I.’yi görüyordum? Bu sorunun cevabı bir kez daha, en derin şizoid bireylerde bile olan, derinde saklanmış özleme işaret ediyor. Bay I. yalnızlığının ve soyutlanmışlığının artık daha az arzulanır ve daha çok endişelendirici olduğu hislerini deneyimlemeye başladı. Gelecek hakkında daha fazla düşünmeye başlamıştır, ve ilişkilerle ilgili haz imkanının hızla akıp gittiği bir hayat görmeye başlamıştır. Hiç cinsel ilişkisi olmamış. Cinsellik hakkında biraz ilgisi ve hafif merakı olmasına rağmen, cinsel yakınlığın yoksunluğu hakkında yoğun kayıp hisleri yaşamamıştır. Başkaları ile iletişim ve bağlantı ile başkalarından bir şey istersen, belirsiz bir hissi vardı. Tedaviyi isteme ve bu hissin oluşma sebebi olarak, gördüğü tek nokta; yaşından dolayı hayatın geçip gittiğinin farkına varmasıydı.

Tedavisi sürecinde, Bay I.’nın başkalarına bağlanma çabaları, ilişkiye bağlı korku ve ümit içeren dokunaklı ifadelerdi. Şizoid hastanın korku ve ümidi dengelemeye çalıştığı tarzda uyarlamalar. Tanıdık bir erkek ile tipik etkileşim süreci aşağıdaki şekildedir: Her hafta bu arkadaşı Bay I.’yı ziyaret edecektir. Birlikte bir film izleyeceklerine ya da müzik dinleyeceklerine karar verirler. Akşam üstü ikisi salonda beraber oturup film seyrederken ya da müzik dinlerken geçecektir. İkisi de birbiri ile diyalog başlatmayacaktır. Birkaç saat sonra akşam sona erecektir. İkisi de bir tür memnuniyet hissedecektir ( ikisi de birbirinde kişilerarası bir talepte bulunmamıştır).

Bu örnekte, iki tarafın da kişilerarası mesafeyi koruduğu açıkça görülebilir. Daha az belli olan, ama oldukça da önemli olan, bağlantıyı belli bir düzeyde korumalarıdır. Bazı yönlerden, Bay I.’nın davranışı, Mahler tarafından açıklanan pratik yapan çocuğu andırır. Güvenli ve rahat bir şekilde annesinin dizinin dibinde ya da annesinin belli bir kapsama alanı içerisinde, iletişim kurmadan oynayan, sadece arasıra anneye dönüp duygusal ikmal yapan çocuk gibi. Bay. I’nın ayrışma-birleşme nin alt evresinde tıkanık kaldığına dair bir yoktur. Amaç, Bay. I’nın planlanmış belli değişkenler çevresinde ve güvenle kurgulanabileceği zamanlarda, bundan kendine yarar sağlayan oyunun özelliğini bildirmek. Bu şekilde güvende oynayabilen şizoid hasta, muhtemelen daha da fazla oynayacaktır, ancak bu tür dikkatlice titre edilmiş etkileşim koşulları kolay bulunmaz ve uygulanmaz.

Bay I, tedavi sürecinde beliren heteroseksüel bir ilgiyi de ifade etmişti.

Bu, yaklaşık 1600km mesafede yaşayan, kesintisiz, gerçi nadir teması olan, Bay I.’nın uzaktan bir kuzeni olarak biçimlendi. Bay. I bu bayan ile bir aile toplantısında kısaca tanıştıktan sonra, onunla yazışmaya devam etmiştir. Bay I’nın bu kadına olan mektupları romantik ve samimiydi, aynı şekilde kuzeni tarafından yazılan yanıtlar da romantik ve samimi. Nadiren, kısa ve öz telefon konuşması var. Fiili görüşmeleri yılda bir kereydi. Bay I. bu kadın ile daha samimi bir ilişki ve hatta evlilik hakkında geniş kapsamlı fantezi kurardı. Bu fantezilerini çok nadir olarak terapisti ve hatta bu bayan ile paylaşırdı. Her nasılsa, altı yıllık tedavi süreci boyunca, bu ilişkiden yukarıda belirtilen etkileşim dışında başka hiçbir şey çıkmadı. Bu tür bir ilişkinin katlanılamaz şekilde “zamanına ve alanına izinsiz ” girebileceği endişesi ve “Şu an oldukça iyi bir şeye sahibim, neden ilişkiyi bozacak bir şey yapayım ki?” endişesi yüzünden fantezilerini eyleme geçirme imkanları hep durdurdu. Hiçbir zaman da yapmadı.

GİZLİ HALİS ŞİZOİD YIĞIN BOZUKLUĞU.

Bay. R., otuzlu yaşlarda bir erkek. Sokulgan, dost canlısı, dışarı çıkan halde sunuldu. Tek ipucu çekingen ve utangaç olmasıydı. Sevilen birisi ve epeyce yüksek derecede kişiler arası etkileşim gerektiren bir işi var. Yaşamını genellikle cazip bir tarzda yapılandırmış.

İşten sonra, iş arkadaşları ile birlikte sosyal etkinliklere katılıyor. Bu tür sosyal ilişkiler kurmanın, mesleğinin bir parçası olduğunu hissediyordu. Boş zamanlarını genellikle çeşitli spor aktiviteleri ile değerlendiriyordu ve birkaç spor takımına üyeydi. Akranlarının arasında oldukça popülerdi.

Kişisel hayatında bir kadın ile uzun süreli bir ilişkisi vardı, ve tedavisi başlamadan önce birkaç yıl beraber yaşamışlardı. Bu kadın ile bazı yakınlık hisleri aktarsa da, her zaman kendini ondan ve diğer tüm diğerlerinden ayıran bir bariyer hissettiğini söyledi.Her zaman, onun deyimiyle “samimiyete bir limit” vardı. Şunu belirtti; “belli bir yakınlığa geliyorum sonra sanki diğer kişi ile paralel yörüngeye giriyorum hissi oluyor, sanki tren yolu rotasındaki raylar gibi, ve daha fazla yaklaşamıyorum.” Öznel duygusal deneyimi, karşısındaki kadınla çok fazla şey paylaştığından, kadının onun hakkında çok fazla şey bildiğini düşününce deneyimlediği, anksiyeteydi. Bu anksiyeteler Bay R.’nin,uzun birlikteliklerine rağmen, evliliği düşünme konusundaki isteksizliği ile delillendirilmişti. Kadın bunu erkek tarafından bir samimiyetsizlik olarak gördü ve problemin yakınlaşma yeteneğinden değil de, evliliği üstlenmede yattığını belirterek kuşkulu ayırdımı yaptı. Olayı arkadaşları da bu şekilde gördüler ve onun evlenme hakkındaki gönülsüzlüğü ile dalga geçtiler. Yakınlaşma çevresindeki anksiyete ve hatta bazen korkunun aşırı hissi, esasında, sorumluluk almak ya da evlilik sözü vermekten korkmak şeklinde aklileştirilmişti.

Bay R. Tedaviye başladı çünkü hem iş hem de kişisel ilişkilerinde, öznel olarak artan bir utanç tecrübe ediyordu. Daha fazla samimiyet için giderek artan bir isteği olduğunu hissediyordu. Ancak, bu çabaları ile bağlantılı içinde büyüyen dysphoria (rahatsızlığın) da aynı oranda farkındaydı. Dış görünüş itibari ile, Bay R.’yi kimse şizoid olarak tanımlamazdı. Her zaman yüzünde bir gülümseme ve dudaklarında arkadaşça sözler ile Bay R. Kimsenin şizoid kavramı için olan nesnel kıstasını karşılamazdı.

Buna rağmen, Bay R. Derinden şizoiddi. Öznel deneyiminin incelenmesi, şizoidliğin temel özlerini ortaya çıkarttı. Çekingenlik, içine dönüklük, ve arzu kaybının hayatının bir parçası olmasında, Bay. I’dan aşağı kalır yanı yoktu. Fakat bunlar, yaygın olarak iç dünyasındaydı, belki de çok azı dış gerçeklikteydi. Bay R. Zaman içerisinde diğerlerinden ayrılmışlığının derin hislerini, ve fantezi dünyasında, genellikle olmayı istediği yerle ilgi fantezileriyle, geçirdiği zamanı açığa çıkarttı. Bu sosyal, arkadaş canlısı adam, gerçek duygular yaşayıp yaşayamayacağı ve kendi duygusal hayatını kısıtlayıp kısıtlamadığı hakkında çok büyük acı (ve bilinçdışı ironi) ile konuştu. Kendisinin yaşamdan geçen ve deneyimliyor ve hissediyor gibi davranan, ama aslından böyle yapmayan, bir android (insan görünümünde robot) olduğundan korktu. Dış karakterinin, hakiki hisleri için olan yetenekten mahrum bir adamın kabuğu üzerine giyilmiş bir maske olup olmadığını sorguladı.

Duygusal hayatı hakkındaki anksiyeteleri anlatırken yaşadığı ızdırap, duygusal azalma hakkındaki kendi yorumlarına ters düşüyordu. Bu örnek, arzu deneyimleme hakkında şizoid çatışmanın ve bundan dolayı, o arzunun deneyimlenmesine karşı inşa edilmiş çeşitli savunmaların, kendini bu temel yetenekten yoksun, en azından zayıf, görecek kadar kendini inandırmış bir hastanın dikkat çekici bir örneğidir.

Bay R. gizli şizoidin mükemmel bir örneğiydi. Gerçek içpsişik meselelerin durumları, sadece hasta ile olan tartışma ya da etkileşim durumunda belirgin hale geliyordu, ve bu da kendisini iç dünyasını gösterme arzusundan kaynaklanıyordu. Eğer hasta içsel tecrübelerini paylaşmak isterse, o zaman öz yığın özellikleri ortaya çıkar ve kendiliğin şizoid bozukluğu teşhisi mümkün hale gelir.

Şizoid hastanın bu iki sunumu – belirgin ve gizli halis şizoid yığın hastası – ayrımsal teşhisin sürecindeki iki farklı noktayı temsil eder. Belirgin şizoid bozukluk kolayca fark edilebilir ancak gizli şizoid bozukluğu teşhis etmek çok daha zordur. Guntrip’in dokuz özelliğinden türeyen diğer iki yığın, ayrımsal teşhis sürecinde, iki ilave ilgi ve teşhis karmaşası noktasına değinir.

İkinci yığın sahte-narsisistik yığındır ve narsisizm, üstünlük ve özgüven özelliklerini içerir. Üçüncü yığın, yalnızlığın, gerilemenin ve benlik yitiminin temel özelliklerini içeren sahte-borderline yığınıdır.

Guntrip tarafından tanımlanan bütün bu dokuz özelliğin tüm şizoid hastalarda genellikle bulunabileceğini hatırlamak önemlidir. Aslında belirgin, gizli, sahte-narsisistik ve sahte-borderline hastalar arasında bu ayırımların yapılma sebebi, bu özelliklerin değişik göreli oranlarda, değişik hastalarda mevcut olabilmesidir.

Sahte- narsisistik ve sahte- borderline sunumları göreceli olarak ortaktır. Saptanmaları önemlidir çünkü gizli şizoidin başlıca değişkenleri iken, aynı zamanda farklı ayrımsal teşhis problemleri de sunarlar.

Sahte-narsisitik yığın, sunulan özellikleri – narsisizm, özgüven ve üstünlük -, kişilerarası mesafenin çevresindeki çatışmaların karşısında otonomi ve bağımsızlık sağlama ihtiyacına odaklanmış bir grup hastayı betimler. Hasta narsisistik bozukluğu var gibi gözükür. Şizoid hastanın narsisizmi , aslında, narsisistik kendilik bozukluğunun aksinedir, ve büyüklenici kendiliğin geliştirilmesi; ya da özel olma veya yetkin olma hislerinin yasalaştırılması şizoid hastanın hedefi ya da yükümlülüğü değildir. Şizoid hasta için hayatın hedefleri tipik narsisistikinkilere, güç, varlık, güzellik ya da hatta mükemmel perişanlık veya şehitlik bağlı değildir. Aslında, şizoid hastanın narsisizmi, onu diğerlerinden belli bir rahatlık mesafesinde tutmak için planlanmıştır. Şizoid hastanın narsisizmi, onu diğerlerinden yukarıda hissedebilme niyetindedir. Hedefi onlardan daha iyi olmak değildir, sadece başka birine güvenmekten yada bağımlı olmaktan korunmaktır. Birçok şizoid hasta, hastanın sunduğu resmin anlamının yanlış yorumlanmasından dolayı, başta, yanlış biçimde narsistik bozukluk olarak teşhis edildiğinden, bu önemli bir teşhissel ayırımdır.

SAHTE- NARSİSİSTİK YIĞIN BOZUKLUĞU.

Bay B. işyerinde takdir edilmeme ve beklediği doyurucu ikramiyeyi alamaması üzerine en yakın amiri ile tartışması temel şikayeti olarak otuz beş yaşında tedaviye başladı. Başlangıçtaki seansları, patronların ve kişisel hayatında tanıştığı kadının onu anlamadığı nakarat şeklinde tekrarlayan şikayetlerden oluşuyordu. İş geçmişinin istikrarlı olmasına ve şu anki işine on yıldır devam ediyor olmasına rağmen kişisel hayatının hikayesi çok fazla değişkendi.

Kadınlarla olan ilişkisi, bir sebep bulup onlarla görüşmeyi kesene kadar, kısa ve öz müddetliydi. En uzun ilişkisi, 22 yaşındaki, bir yıl kadar sürmüştü. Cinsel açıdan samimi olduğu tek ilişkisi de buydu. Açıklamasına göre; o zamandan itibaren cinsel ihtiyaçlarını narsisitik mastürbasyon aracılığı ile tatmin edebiliyordu. Bununla kastettiği ayna karşısında anal tahrikle mastürbasyon yapmaktır.

Baştaki seanslarında, kimsenin onu tekdir etmemesi hakkındaki duygusunu rahatsızlık ve gücenmişlik ile anlatıyordu. Yeteneklerinin kabul edilmediğini ve kıymetinin bilinmediğini belirtiyordu. Gerçekten de birlikte çalıştığı kişilerden ve birlikte olduğu kadınlardan üstündü. Diğerleri onun üstünlüğünü fark etmedikleri zaman, garip bir şekilde görünmez hissediyordu. Bazen bu hisler hızla, kısa dehşet bölümlerine, yükseliyordu. Bunların “bir çeşit panik atak” olduğunu tahmin ediyordu. İş yerinde hak ettiğini düşündüğü ofisin tarzından, hayatının her alanındaki insanların verdikleri karşılıklara kadar, ihtiyaçlarını yaygın bir yetkilendirme hissi ile vurguladı. Benim varsayımıma göre (hasta tarafından belirtilmedi) hayatındaki herkesin onun hissettiği gibi hissetmesini ve onun düşündüğü gibi düşünmesi gerektiğini hissediyordu.

Başta sunulan resim, kendiliğin narsisitik bozukluğunu önerirdi – esasında üstünlük, yetkinlik, özel olduğu hissi, ve tek-fikirli olma (füzyon veya birleştirme) ihtiyacı gibi bütün kriterlere uyan, oldukça karakteristik bir teşhirci narsisistik kişilik bozukluğu. Ancak Bay. B’nin birincil paranoid durumu ya da şizoid bozukluğu olduğunu varsaymama yönelten bazı özellikleri ve çok sayıda beyanlarının niteliği vardı.

Çalışma hayatı geçmişinin istikrarlı olmasına ve işini yetenekli ve becerikli olarak icra etse de, yalnızken en iyi şekilde çalışıyordu ve ikramiyeler aracılığı ile övülmeyi kabul ederdi. Sözel iltifatlar ve övgülerden çok, somut ödüller daha fazla şey ifade ediyordu. İyi çalıştığını kendi de biliyordu ve bunu kimsenin ona söylemesine ihtiyacı yoktu. Somut ödüllerini (maaş ve ikramiyeler) kullanış şekli gösterişçilikten uzaktı.Evini kendi titiz zevklerine ve ihtiyaçlarına göre dekore etmişti ve bunu başkalarına hava atmada çok az kullanmaya ihtiyaç duyuyordu. Çıktığı kadınları çok nadiren evine getirirdi çünkü onların bir tür eğreti tavırla, evini “ berbat edip” rahatsız edeceğini düşünürdü.

Kişiler arası hayatını daha fazla anlattıkça, kulağa daha fazla dengesiz gelmeye başladı. Güvenlik ta da tedbirden yoksunlukla bağdaşmış bir derece nesne mesafelendirme vardı. Şu nokta zamanla netleşti; İnsanları, onlardan üstün olduğuna inandığı için engellemiyordu, fakat, başkaları tarafından yönetilme ve kontrol edilme korkusuyla, insanları engellemek için onlardan üstün olduğunu hissediyordu. Bay B’nin üstünlük hissi ya da narsisizmi, narsisitik hedefleri sürdürürken yararlanmak için değildi. Güvenliğini sürdürmekti.

O durumun doğasında (üstünlük ve özel olma) olandan dolayı diğerlerinden üstte olmak arzu edilmiyordu, fakat ayrı olabilmenin basit bir yolu da buydu. Yaşamının daha genel incelenmesi, emniyetli mesafeyi koyabilmek için geri çekilmeyi de (görünmez hissetmek) eşit derecede istifade ettiği, ve hatta diğerlerinden aşağı (“bazen insanlıktan çıkmış hissediyorum”) hissettiği ortaya çıktı.

Hastanın narsisistik mastürbasyonu, kendi kendine yetebilme kabiliyetinin göze çarpan bir örneğiydi. Bu eyleme eşlik eden zihinsel imaj (fantezi), en son günlerde beraber olduğu kadın tarafından izlenmekti. Bu fantezi ile özdeşleşmiş duygu tınısı, kadının ona hayran olması değildi, fakat ona bağlı olma duygusuydu. Benzer bir biçimde, kadınlarla görüşmekten ziyade, onlarla telefonda konuşmayı tercih ediyordu. Başlarda, bu panik atakları için ilaç isteminde bulunsa da, sonra ortaya çıktığı üzere, bu ataklar spontane değil de ilaç-duyarlı panik ataklardı. Presipitan (çöktürücü madde) diğerlerine karşı görünmez hissinin sabitliğiydi. Bu, “ bir korku filmindeki” zombi ya da yaşayan ölü hissetmesini tanımlayan, kozmik yalnızlığının tetikleyicisiydi. Özetlendirilmiş tedavi süresi boyunca, hiç anksiyete ayağı geçirmedi; bunun sebebini de şöyle açıklıyordu;” size bağlı olduğumdan, dünyaya da bağlıyım… yalnız değilim…”

Bu hasta, narsisistik olmaktan ziyade, şizoid hastanın en özlü özelliklerini göstermekteydi, ve hatta onunki göreceli olarak ağır bir şizoid bozukluktu. Şizoidin yegane nesne ilişkileri birimlerine göre iç dünyasında hareket etti ve temel, dinamik işletim paradigması şizoid ikilemdi.

Sahte-borderline yığını – yalnızlık, gerileme ve benlik yitimi – ,nesne ilişkileri dünyasından kopacaklarına dair daha fazla gözü korkan ve daha aktif geri çekilen şizoid hastaların belli bir bölümünü işaret eder. Bir çokları tarafından borderline bozukluk olarak tanımlanan bu özellikler, şizoid hasta için çok farklı bir işleve sahiptir. Benlik yitimi ile özdeşleşmiş (güvenli olmasına rağmen) kopuk hisler tarafından üretilen; yalnızlık tarafından meydana çıkan özlem aracılığı ya da acizlik ve gerile ile üretilen muhafız aracılığı ile ya da iletişim kurmanın zıvanadan çıkmış ihtiyacı aracılığıyla, nesneye yakınlığı korumanın nihai işlevidir.

Benliğin şizoid bozukluğu olan bireylerde, bu özellikler, diğerlerinden ayrı (özellikle, aşağı) durmanın başka bir yöntemi olarak yansıtılır. Şizoid hasta, kendi kendine kabul ettirdiği soyutlama (yalnızlık), ya da yabancılaşmadan dolayı (benlik yitimi) onlara katılma hakkı olmadığı gerekçesiyle, diğerlerine katılma konusundaki gönülsüzlüğünü anlar.

Sahte-borderline hasta, bir canavar ya da bir korkak gibi hissetmenin benlik temsiline sahiptir. Borderline hastanın kötülük deneyiminden farklıdır. Şizoid hastalar kötüdür çünkü farklı, garip ve diğerlerinden ayrıktırlar, ve sevgiyi tecrübe etmekte kabiliyetsizlerdir. Borderline hastalar kötüdür çünkü suçlu, yetersiz, başarısız, musibet ya da önemsizdirler ve sevgiyi hak etmezler.

Özellikle savunma mesafeleri olan bir borderline bozukluktan, bir şizoid bozukluğu ayırt etmeye çalışırken, bu açıklamalar klinik açıdan bulanık olabilir. Bu ayırdıma bazı kavramlar yardımcı olur. Borderline hastanın kötü kendiliği, kendini gerçekleştirme çabalarının terk edilme ya da ret edilme tecrübesine dayalıdır. Şizoid hastadaki kötü kendilik, kişilerarası ve sosyal talep ve beklentileri barındırma ihtiyacına eşlik eden korku ve dehşet ile ilintili, farklı hissetmeye dayalıdır.

SAHTE- BORDERLİNE ŞİZOİD BOZUKLUK.

Bayan S. Kırklı yaşların ortasındaydı. Başvuru sebebi; son birkaç yılda ortaya çıkan ve kocasından yabancılaşmayla beraber artan yoğun anksiyete sonucu eşinden ayrılmasıdır. Tek çocuğu olan oğlu, ergenlik dönemine geçiyordu ve bunun da ayrışma anksiyetesini ilaveten arttırdığı gözüküyordu. Diğer insanlara olan müthiş ihtiyacını, umutsuzca diğerlerine bağlanma ihtiyacını, özellikle de anksiyetenin umulduğu ya da hafif ipucu olduğu zamanları dramatik bir biçimde anlattı. Bu bağlanmasını, son derece bağımlı olmasıyla nitelendirdi. Sabit rahatlama ihtiyacı ve tek başına kalırsa ne olacağı korkusu hakkında konuştu. Bunlara ek olarak, kendini korkutan, benlik yitiminin çılgın deneyimlerinden bahsetti. Bunlar onu korkutuyordu ve korunmuş hissetmek içi ya bir arkadaşını çağırıyordu ya da oğluna koşuyordu.

Erken yaşlardaki geçmişi, bozukluğunun temelinde yoğun terk edilme korkuları olduğu hipotezini doğrular nitelikteydi. Çok narsisitik (muhtemelen psikoz) bir anne ve pasif, içine kapanık baba ile ağır, rahatsız bir ilişki geçirmişti. Annesi hastayı yönetmek için, sürekli olarak terk edilme tehditleri ve evden kovulma gözdağı ve alternatif olarak uygunluğu övme yöntemi kullanmıştır.

Hasta borderline bozukluk teşhisi ile yönlendirilmiş olsa da, yalnız kalmaya karşı akut dayanamamazlık, yalnız kalma korkusu, fazlaca pasif-bağımlı davranış, koruyuculara bir bağımlılık ve benlik yitimi sergiliyordu. Her şeye karşın, borderline bozukluğu yoktu.

İlk ve en belirgin olarak, hasta, agorafobi içeren yoğun panik bozukluktan ıstırap çekiyordu. Başvurduğu terapisti borderline bozukluğu teşhisine yönlendiren davranışlarının çoğu, bu başa çıkılmaz ve yanlış anlaşılan durumu kontrol etme çabalarıyla yakından ilintiliydi. Semptomatik olmayan zamanlarda, akut dönemlerinin sırasındaki davranışlarının tam tersine, Bayan S. Kendini kontrol eden, kendini yönetebilen, ve kendine güvenen net bir kapasite sergiliyordu. Aşikar semptomatolojisine (hastalık belirtilerine) ve bunun benliği çarpıtan kabiliyetine rağmen, Bayan S. , o tarz durumlarda kendi kontrolü ötesindeki (ki gerçekten de öylelerdi) deneyimleri dışında, kontrol edebilme kabiliyetinden memnun, hayatta kalmayı başaran birisiydi. Gene de, akut panik zamanlarında, çevresindeki herhangi birine tutunuyordu.

Oğlunun ergenleşmesindeki ve kocasından ayrılışındaki ayrışma stresine meyilli olmaktan uzak olarak, Bayan S., fiili olarak hem memnuniyet hem de özgürlük hissi deneyimledi. İronik olarak, evlilikleri sürecinde en büyük sorunları, eşinin yaklaşma isteği ile Bayan S’nin mesafe isteği arasından doğan çatışmaydı.

SONUÇ

Özet olarak bu bölüm, şizoid kendilik bozukluğun kapsamlı, tanımlayıcı genel bakışını sunmaya çalıştı. Masterson’ın narsisitik ve borderline bozukluklara yaklaşımına benzer bir şekilde, bu özet de; verimli teşhis ve tedavi için, tanımlayıcı psikiyatrinin sadece bir başlangıç noktası olabileceğini vurguladı. Kavramı teşhissel bir çöp kovası haline getirmeden, ayrımsal teşhisi ve klinik yararlılığı geliştirecek kadar geniş bir şizoid kavramı amaçtır. Bu aklımızda dururken, burada tanıtılan şizoid kavramı, DSM’deki en yaralılar ile nesne ilişkileri kuramcılarını , özellikle Harry Guntrip’i entegre etmiştir.

Aşağıdakilere dayanan, başlangıç noktası olarak, şizoid bozukluğun, mantıklı tanımlayıcı bir sınıflandırması önerilmiştir:

Şizoid bozukluk; gizli şizoid, engelleyici şizoid ve klasik şizoid bozuklukları olmak üzere klinik olarak alt bölümlere ayrılmalıdır.

Klasik şizoid teşhisi (DSM – IV), şizotipalin teşhisini de kapsamalıdır. Klinik amaçlar için, karakter patolojisi olarak şizoid kavramı ile şizofreni benzeri şizoid in net bir ayrımı yapılmalıdır. Şizotipal kavramı yeterli gerekçesi olmayan bir teşhissel engeldir. Ve klinik açıdan önemli olan temel ayırımları bulanıklaştırarak, faydadan çok ziyan vermektedir.

Uygulama ve klinik amaçlar için, şizotipal olarak teşhis edilen hastalara, çok ağır şizoid patoloji olsa bile, şizoid bozukluk deneme tedavisi verilmelidir.

Engelleyici şizoid bozukluğun teşhisi (DSM – IV engelleyici bozukluk kriteri)

Daha az çekingenlik, içe kapanıklık ve arzu kaybı sergileyen şizoidi tanımlamak için kullanılmalıdır. Tekrar uygulama ve klinik amaçlar için, DSM’nin engelleyici kişilik bozukluğu, şizoid patolojinin ılımlı bir biçimi olarak ele alınmalıdır.

Şizoid ya da engelleyici gibi durmayan, ancak sorular sonucunda, Guntrip’in şizoid patolojin dokuz özelliğinden hepsini olmasa bile bazısını öznel olarak betimleyenleri belirtmek için “gizli şizoid” tanımı kullanılmalıdır.

Gizli şizoid fikri, Masterson Yaklaşımında kapalı narsisistik bozukluk olarak önceden gösterilmişti. Teşhisin, sürekli ve semptom olmayan, durum bağımlı, yapısal özelliklere dayandırılmasıdır.

Tanımlayıcı psikiyatri sadece yolu gösterebilir ve klinisyeni olasılıklara karşı uyarabilir. Ayırımcı teşhis, aslında çok yönlü bir süreçtir. Tanımlama ile başlayan ancak tanımlayıcı olgunun; gelişimsel hususlarla, iç psişik yapının anlaşılmasıyla ve değişik Terapötik girişimlere olan klinik tepkisi ile entegre edilmesiyle sonuçlanacak bir süreçtir.

REFERANSLAR

Guntrip, H. (1969). Schizoid phenomena, object relations and the self. New York:
International Universities Press.
Masterson, J. F. (1993). The emerging self. New York: Brunner/ Mazel.
Masterson, J. F., & Klein, R. (Eds.) (1989). Psychotherapy of the disorders of the self.
New York: Brunner/Mazel.

Tercüme: Psikoterapi Enstitüsü Çalışanları
Not: İzinsiz alıntı yapılamaz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

There are no comments yet.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked (*).

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>