Kaynak:İnancın Psikolojisi (Yayınlanmamış Kitap)
Yazar:Tahir Özakkaş

PSİKOLOJİNİN TARİHİ
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başlarında felsefenin içinde bir
disiplin olarak görülen;psikoloji, kendi bağımsızlığını ilan ederek, yeni
teoriler geliştirdi. Bu çerçevede bir çok ekoller psikolojinin alanını
tanımlamaya ve ona bağımsız bir karakter vermeye çalıştılar.
Bunlar arasında en çok dikkati çeken, başlangıçta STRUCTURALISM
olarak tanımlanan, yapısalcılık akımıdır. Pozitivizmin hakim olduğu o
dönemlerde, her olayın laboratuvarda gözleme indirgenmesi sonucu gelişen bir
akımdır. Bunlara göre insan psikolojisini oluşturan her öge, bütünün bir
parçasıdır. Bu parçalar anlaşıldığında, bütün kavranmış olur.
Nasıl ki, kimyasal tepkimelerde, tepkimye giren bileşiklerin etki ve
sonuçları belli ise; insan psikolojisine etki eden her türlü impuls’da insan
beyninde bir cevabı vardır. Her şey ögelerden oluşmuştur. Bu impulsların ne
anlama geldiği ve ne olduğunu anlamak için bireyler İÇ GÖZLEM (
INTROCPECTİON) yapmallıdır. Soğuğu, sıcağı, acıyı, tatlı duyumları nasıl ve
ne şekilde hissettiklerini iç gözlemle anlamalıdırlar. Bu temel ve tek
ögelerin izahı halinde, daha karmaşık görülen duyumlarında bir sentez
halinde anlaşılabileceğini iddia etmişlerdir.
İkinci olarak ortaya çıkan psikoloji okulu,FUNCTIONALISM ‘dir. Bu
okulun temel kurucuları William James (1842-1910) ve John Devey
(1859-1952)’dir. Bunlara göre bireyler davranışlarını ve zihinsel
faaliyetlerini çevre ile etkileşerek oluşturuyorlardı. Tüm bu etki ve
tepkinin amacı çevreye uyumdur. Bireyler çevreye uyum gösterecek şekilde
davranış modelleri sergilerler. İşte psikolog bu uyumun nasıl olduğunu
anlamaya çalışır. Çevreye uyum Darwin’in etkisi altında kalmış ve
Darwinizmin psikolojideki bir yansımasıdır.
John B. Watson (1878-1958)’la gelişen BEHAVIORISM ekolü, iç gözlemi
tamamen reddetti. İnsan beynindeki zihinsel süreçlerden ziyade, insanların
davranışlarını gözlem altında inceledi. İnsanların neden ve niçin bu şekilde
davrandıklarını irdeleyerek, davranışların kanunlarını bulmaya çalıştılar.
Psikolojinin alanının insan ve hayvanların davranışını incelemekle sınırlı
olduğunu bildirdiler. Bunlar üç temel öge üzerinde ısrarla durdular. Bunlar;
a. Şartlı reflekslerin önemi,
b. İçgüdü ve fıtri yetenekleri inkar ederek öğrenilmiş davranışların
önemi,
c. İnsanın anlaşılabilmesi için hayvan davranışlarının
incelenmesidir.
Pragmatist hedefleri olan bu bakış açısı etkinliğini günümüzde de
sürdürmektedir.
Önemli diğer bir okulda Almanya’da geliştirilen GESTALT
PSİKOLOJİSİ’dir. Temel özelliği daha önceki ögeci, psikolojik yaklaşımlara
karşı bir tepki şeklinde ortaya çıkmasıdır. Parçadan bütüne değil, bütünden
parçaya gelmeyi savunmuştur. Ögeler tek tek olarak ele alındığında bir anlam
yüklü iken, bütünün içine girdiğinde farklı bir anlam yüklüdür. Öge bütün
etkilediği gibi, bütün de ögeyi etkileyebilmektedir. Bu nedenle davranışlara
bütüncül olarak yaklaşmak zorundayız. Gri renk, beyaz rengin üzerine
konduğunda, koyu bir görünüm arz ederken, siyahın üzerine konduğunda açık
bir renk arzeder. Yani bütün içindeki kavranışı değişmektedir.
Son olarakta psikolojiyi etkileyen bir okul S. FREUD’un
PSIKANALİZ’idir. Oldukça karmaşık ve yer yer kendi içinde çelişkileri olan
bu kurama göre davranışlarımızın temel nedeni bilinçaltımızdaki
taleplerimizdir. Bilinçaltı taleplerimiz bastırıldığında yer yer fırsatını
bularak çeşitli kılıklarda ve görünümlerde davranışlarımızı etkiler.
Günümüzde ise psikoloji okulları iki çerçevede toplanmıştır.
İNSANCIL VE MODERN DAVRANIŞÇILIK ekolleri günümüz psikolojisine hakim olan
unsurlardır.

Psikoloji; İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilimdir.

There are no comments yet.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked (*).

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>