Ortaya Çıkan Kendilik Hissi
Daniel N. STERN
Bebeğin yaşamında ikinci ay neredeyse doğumun kendisi kadar kesin bir limittir. Aşağı yukarı sekizinci haftada bebekler nitel bir değişim yaşarlar: Doğrudan göz teması kurabilirler. Bundan kısa bir süre sonra daha sık, daha duyarlı ve karşılıklı gülümsemeye başlarlar. İşin aslı bu gelişimsel geçiş döneminde sarih sosyal davranışlarının artmasının ifade ettiklerinden çok daha fazla şey gerçekleşir. Öğrenme çoğunlukla daha hızlı ve kapsayıcıdır. Dünyada olup bitenlere dikkat etme stratejileri gelişen görsel tarama şablonları sayesinde değişim gösterir. Motor şablonlar olgunlaşır. Duyusal-motor zekâ Piaget’nin de ifade ettiği gibi daha üst düzeye erişir. Elektroansefologramlar muazzam değişimlere işaret eder. Günlük hormonal metabolizma, uyku ve aktivite döngüleri dengelenir. Neredeyse her şey değişir. Ebeveynler dâhil olmak üzere bütün bebek gözlemcileri bu konuda hemfikirdir (Piaget 1952; Sander 1962; Spitz 1965; Emde ve ark. 1976; Brazelton ve ark., 1979; Haith 1980; Greenspan ve Lourie 1981; Bronson 1982).
Bu gelişimsel geçiş sürecine kadar doğum ileilk iki ay arasında bebeğin genellikle bir tür sosyallik öncesi, biliş öncesi, organizasyon öncesi yaşam sürecinden geçtiği düşünülmektedir. Bu bölümün temel sorusu bebeğin bu ilk evrede sosyal dünyayı nasıl deneyimleyebileceğidir. Bu evrede bebeğin kendilik hissi ne durumdadır? Ben, ilk iki ay boyunca bebeğin aktif bir biçimde ortaya çıkan kendilik hissi oluşturduğunu düşünüyorum. Bu oluşma sürecindeki bir organizasyon hissidir ve yaşamın geri kalanı boyunca aktif kalacaktır. Bu evrede her şeyi kapsayan bir kendilik hissi henüz elde edilmemiştir; ancak oluşma aşamasındadır. Bu sonuca nasıl ulaştığımı anlamak için bu dönemdeki bebeğin deneyiminin muhtemel tabiatını anlamak gerekir.
Son on beş yılda bebek gözlemlerinde ve dolayısıyla da bebeklerin değerlendirilmesinde bir devrim gerçekleşmiştir. Bu devrimin bir sonucu da ilk iki ayda bebeğin öznel yaşamının yeniden ele alınmasıdır.
Yenidoğan Bebeğin Gözlemlenmesi:
Bebek Araştırmalarında Devrim
Bebeklikte görülen bu devrime ilişkin aşağıdaki açıklamalar pek çok amaca hizmet etmektedir: Kendilik hissi oluşturmak üzere seferber olmuş bazı bebek kapasitelerini göstermek, bunlar on, yirmi yıl önce kimsenin varolduğunu tahayyül bile edemeyeceği kapasitelerdir; bunu takip edecek olan sürece ilişkin ortak bir kelime dağarcığı ve kavramlar dizisi sunmak ve belki de en önemlisi bebeklik üzerine hızla büyüten literatürü takip edemeyen klinik terapistler ve diğerleri arasında bebekler üzerine hâkim olan referansları genişletmektir. Yeni keşfedilen bebek kapasiteleri üzerine bilgi sahibi olmak başlı başlına bu işlevi görecektir.
İnsanların kafasında her zaman bebeklere sormak istedikleri sorular vardır. Bebekler ne görür, ne koklar, nasıl hisseder, ne düşünür ve ister? Bu güzel sorular çoğaltılabilir ancak cevaplar çok azdır. Bebek nasıl cevap verebilir? Araştırmalarda görülen bu devrim, mevzuyu tersine çevirmiş ve bebeğe sorulabilecek güzel soruların ne olduğunu sormayı bırakarak bu sorulara cevap işlevi görebilecek bebeğin ne yaptığını (emmek gibi) sorgulamaya başlamıştır. Bu basit ters çevirme işleviyle birlikte cevaba dönüştürülebilecek bebek kapasiteleri üzerine araştırmalar (cevap ölçütleri) başlamış ve böylece devrim işe koyulmuştur.
Ancak bunun için bir başka değişime ihtiyaç duyulmuştur. Bu da yeni doğan bebeklerin her zaman uyku, açlık, yeme, yaygara koparma, ağlama veya aktif olma hallerinde bulunmadıklarının farkına varılmasıdır. İşler böyle olsaydı, bütün potansiyel davranışsal “yanıtlar” ya çoktan edime dökülmüş veya başka bir aktivite veya durum tarafından engellenmiş olurdu. Ancak böyle değildir. Doğumdan itibaren bebekler düzenli bir biçimde fiziksel olarak sakin ve tetikte olup dışsal olayları özümsedikleri uyanık hareketsizlik hali içerisinde bulunmaktadırlar (Wolff 1966). Dahası bu hal bir kaç dakika belki daha fazla sürebilir ve uyanıklık hali boyunca düzenli bir biçimde yeniden oluşur. Uyanık hareketsizlik hali yeni doğan bebeklere bu soruların yöneltilebileceği zaman “penceresini” oluşturur ve cevaplar bebeklerin süregiden aktivitesinden çıkarılabilir.
Bu hususta önemli çabalar gösterilmeye başlanmış olsa da psikanaliz henüz yeni gözlemlerden elde edilen verilere tam manasıyla yönelmemiştir (bkz. Brazelton 1980; Sander 1980; Call, Galenson ve Tyson 1983; Lebovici 1983; Lichtenberg 1981, 1983).
Biz genellikle, cinsel olarak çekici ve baştan çıkarıcı insanların ne yaptıklarını bildiklerini ve akıllarındaki dürtünün son derece farkında olduğunu tahmin ederiz. Ama bazen kışkırtıcılar, ne kadar uyarıcı olduklarının nispeten farkında değildirler – bu farkında olmama durumu, başkalarında cinsel isteği kışkırtma ve zaman zaman da davranışlarının etkisinin gerçekliğini reddetme gibi pek çok bilinçdışı savunmadan kaynaklanmaktadır .
2002 yılında, bir erkek meslektaşım, tanıdığı tüm erkeklerin hemen onunla birlikte olmayı düşünmesinden şikayet eden son derece çekici genç bir bayan hastayla sıradışı bir görüşmesini anlattı. Sıradışı olan, kadının seansta transparan bir bluz giymiş ve sütyensiz olmasıydı. Bir noktada, meslektaşım, giydiği kıyafetin sorunlarına katkıda bulunuyor olabileceğinin farkında olmadığını nazikçe ifade etti. İlk tepkisi savunmacıydı, transparan bluzun “moda” olduğu şeklinde bir mantıksallaştırmaya başvurdu. Ancak, mantıksallaştırdığının çabucak farkına vardı, aynı zamanda kendi teşhirci isteklerinin farkında değilken başkalarında bilinçdışı bir şekilde cinsel istek uyandırdığını da fark etti . Ceketini giydi ve görüşme boyunca ceketiyle oturdu.