Narsistik Kişilik adlı makaleye ait dvd video konuşmasını satın almak için http://yayin.psikoterapi.com adresimizi ziyaret edebilir ya da Buraya tıklayarak sipariş verebilirsiniz.
NARSİSİSTİK KİŞİLİK
Uz. Dr. Tahir Özakkaş
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
Gelişim evrelerinden yola çıkarsak narsisizmi biraz daha farklı yorumlarlar. Bunların başında narsisizm üzerine çok yoğun çalışan Kohut geliyor. Kendilik psikolojisin kurucusu Kernberg geliyor ve Masterson geliyor. Bunların detayına girmeyeceğim ama bunlar şöyle bir iddiada bulunuyorlar. Diyorlar ki; insan iki türlü bir yol izler. 1- Normal gelişim seyri, normal kendini seven insan olması gereken narsistik yapı, narsis çekirdek. Bu insanının kendini beğenmesi ve sevmesi. 2- Anormal, anormalin birçok görünümleri var. Burada hikâye nedir? Bir annenin çocuğunu yetiştirirken bebeklik döneminde gerçekten var olduğu sevgisini çocuğuna işleyebilme kapasitesidir. Evladım, canım, sen iyi ki varsın diye sadece onun varlığından dolayı sevdiği istek ve arzuyla çocuğuna sahiplenme duygusudur. Çocuk burada ne yapıyor? Primer narsisizm. Daha sonra seyreden dönemde kendisinin gerçekten sevildiğine ve önemli bir varlık olduğuna, annenin gözündeki ışıltıdan yola çıkarak inanıyor ve bunu içselleştiriyor. O gerçekten sevilen bir şeydir. Bu işte 0–5 yaş arasında, 0–6 yaş arasında çocuğun içine işlediği zaman çocuğu bu dünyada kimse tutamaz. Üzülür, kırılır, incinir ama kendi sağlam eksenini, sağlam mendireğini dikmiştir. Kendisi sevilen bir şeydir. Başarabilir, başaramayabilir. Hayatta çeşitli işler ile ilgili üzüntüleri, kaygıları, kayıpları olabilir ama en derinde o sevilen bir şeydir, o önemli bir şeydir, o değerli bir şeydir. Şimdi bu duyguyu anneler veriyor mu, vermiyor mu ona bakalım. Tüm annelerin iddiaları biz çocuğumuzu bu şekilde seviyoruz.
Bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım. Anne diyor ki ben çocuğumu mükemmel yapacağım, tüm hayatımı hasrettim ve o yolda yürüyorum. Ne demek istiyor bu anne? Ben kendi işimi gücümü bıraktım, çocuğumun en güzel bir çocuk olması için ,en mutlu bir çocuk olması için onu en güzel şekilde büyüteceğim ve yetiştireceğim. Bu ne demek? Bu şu demek; en güzel çocuk şu kadar saat uyuyan, şu dakika uyanan, şu saatte uyanan, filan gıdaları şu oranda alan, filan yatakta yatırılan, falan müzik dinletilen. İşte şey duruyor… Burada ne oluyor biliyor musunuz? Çocuğun, bebeğin içsel gelişim potansiyellerinde birey ve özerk olma ve hayatı keşfetmeye yönelik içsel, bireysel ihtiyaçları vardır. Çocuk içinde coşkuyu hisseder, gülmek hisseder, ağlamak hisseder. İşte çocuğun beklediği şey annenin buna eşlik etmesi, yerinde ve zamanında çocuğunu aynalamasıdır. Ama anne o dertte değil, anne çocuğunu mükemmelen yetiştirme derdindedir. Dolayısıyla çocuğuyla senkronize olmadığı için çocuğu kendi bireysel kimliğinin özerkliğini yaşayamaz. Böyle bir yapıda anne çocuğunu tepeden tırnağa işgal etmiştir, çocuğun bireysel kimliğini yok etmiştir. Kafasında hayal ettiği bir bebek tasarımını ve çocuk tasarımını çocuğa yüklemeye çalışmaktadır. Çocuğun içindeki bireysel varoluşun o kendi parmak izi gibi kendi kimliğini ortaya çıkarmayla ilgili tüm alanı istila ederek, benim istediğim formda bir çocuk olacaksın. Bu anneler ne yapıyor biliyor musunuz? Çocuklarını biblo gibi görürler. Terapiye başlamadan aile resimlerinizi getirin, derim. Başka hiç bir şeye bakmaya gerek yok, çocuğa özel resim çektirmişler, hepimiz çektirmişizdir. Çocuk böyle has… Delikanlı… Takım elbiseli papyonlu, arkada bir fon kızımızı, böyle etek giydirmişler, saçları yapılmış… Aman öyle dur aman böyle dur. Hanım efendi ol o resim yıllarca gösterilecek… Bu aslında o sırada çocuğun çocuk, çocuk dışarı da oyun oynamak istiyor, başlarım senin resmine, resmin bir anlamı yok onun için. Onun , anne için anlamı var. Anne kendi varlığını çocuk üzerinden var etmeye çalışıyor, biblo gibi bir çocuk başkalarına göstermeye çalışıyor. Ama çocuğun coşkusunun, ruhunun yıkıldığının farkında değil, çocuğun derdini anlamayla hiç ilgilenmiyor. Aman kızım, aman oğlum, misafirler gelecek efendi ol, şu şekilde kıyafet giy, aman yaramazlık etme falan filan. Bunların hepsi bir bir çocuğu işgal etme anlamına geliyor. Şimdi böyle bir yapıyla yetişmiş olan kişiler kendi kendine yok olur. Bu kişi de sınırlanmış narsis kişilik örgütlenmesi ortaya çıkar. Nereye giderse kendisine şekil vermeye çalışan her şeye isyan eder. Bir arkadaşımız var terapiye geliyor. Allah aşkına bir gün benim oturduğum şu seans odasını değiştirme yav. Koltuğu on santim ileri alıyor, on santim sehpayı çeker. Ne yapabilirse. Mutlaka kendi şeklini vermek durumundadır. Çünkü benim koyduğum şekle girerse kendini yok edilmiş ve işgal edilmiş hisseder. Koltuğu biraz çekiyor? Ne oldu diyorum ya bu koltuk burada dar oldu diyor. Aklileştiriyor aslında ben biliyorum niye yapıyor o benim koyduğum formu bir şekilde delecek. Annesinin yaptığına isyan edecek,. Öfkesini benden alıyor. O hafifçe kendi şeklini verdikten sonra süreç devam ediyor. Lokantaya giderler bazen sıra sıra masalar vardır. Oturursunuz biri kalkar şu masayı biraz şu tarafa doğru çekelim, şu sandalyeyi böyle alalım,tabakları böyle koyalım. Orada kendine önerilmiş olan sistem onun yokluğuyla eş değerdir. Annesi onu yine biblo gibi giydirmeye çalışıyor. İsyancı bir yapı çekirdeği.
Birinci yapı da demek ki biblo gibi yetiştirilmeye çalışılan çocukların bir grubunda tepkisel bir narsistik yapı çıkar. Her türlü kurala isyan, kendi kuralını hale egemen kılmaya çalışır. Yani anneyle kavgada çocuk artık anneye isyan edebilecek, yeter anne, sen bana şekil veremezsin. Bundan sonra ben şekli kendim koyacağım. Ama bu rasyonel bir tepki değil, başkasının dediği her türlü kurala isyan eden ve onun dediğinin tersini yapan ters bir kimlik getiriyor.
Birinci grup anne ne yapıyor? Mükemmel çocuk yetiştirme niyetiyle yola çıkmıştı ama nankör bir evlat çıkıyor annesinin sözünü dinlemeyen. Annesi saçını süpürge yapmıştı. Ama karşılığı, bedeli anneyle hep kavgalı, otoriteyle hep kavgalı bir evlat.
İkinci tip yapı da narsistik çekirdeği o çocuğun coşkusu, heyecanı, ihtiyacı olduğunda annenin ona senkronize olması dedik . Ya annenin derdi o değil, anne kendine bir oyuncak bulmuş, kendi ihtiyacını kendi üzerinden gidermek istiyor. Bir evlat bulmuş, mutluluk duyduğunda diyelim ki başarı elde ettiğinde, içinden bir coşku hissettiğinde, eşi tarafından onurlandırıldığında gelip çocuğa seni çok seviyorum diyor . Çocuk orada makara sarıyor bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü. Çocuğun o taraklarda o dakika bezi yok, o oyunuyla meşgul. Anne ne yapıyor, coşkusunu paylaşacak bir nesne aradı, bir biblo gibi duran çocuğa bunu yaptı. Çocuk orada ne hissediyor, ne hissetmiyor bilmiyor. Çocuk orada çanta. Daha sonra kocası daralttı onu, kızdı, öfkelendi, işyerinde problem oldu, içi öfke dolu. Ne yapacak? Orada bir çanta var. Allahın belası pislik, daha oyuncaklarını toplamamışsın, ne yapıyorsun. Daha dün oyuncaklarım için sevmiştin beni dün ne oldu bugün ne oldu. Ne oldu? Annenin bir dünyası var ve o dünyada iyi ve kötü olduğu zaman dilimleri var. İyi zaman dilimlerinde tutuyor oradaki çantayı öpüyor öpüyor koyuyor. Kötü zaman dilimlerinde bu öfkeyi boşaltacak kaynak ararken ha buldu suçluyu tepkisini ortaya koyuyor. Daha sonra çocuk bakıyor ki makaraya, oyuncağa kafasını kaldırdığı zaman anneden kopuyor. O zaman anneden kopup gelen duyumlar olduğunda, annesinin kendisini sevmediği şeklinde bir duygu hissediyor. İşte bu çocuk o zaman anneyi takip ediyor, anneyi bekliyor. Çocuk anneyi beklerken beklemesi gerekirken çocuğun gözündeki ışıltılardan anne çocuk şu anda ne türlü ihtiyacı var diye tam tersi oluyor. Çocuk varlığını ayakta tutabilmek için sevildiğinden önemli ve değerli olduğundan emin olabilmek için annenin gözüne bakıyor. Anne mutlu ise hemen mutluluk tabloları çiziyor. Anne üzgün ise o da üzgün ve kırgın ne yaptık kendi hayatımızdan vazgeçtik annenin hayatı bedeli ne bunun annenin sevgisinin kesilmemesi. Anneye böyle bir senkronizasyon yaptığımızda anne ötekini temsil ediyor. Ötekidir. O zaman biz sevilen bir insan oluyoruz. Aradaki farkı anlayabiliyor muyuz? Ne yaptık birinci anne normal olan tipte gerçekten bizi seviyor biz var olduğumuz için seviyor. Şimdi ikinci tipte ne oldu annenin isteklerini kabul eden ve onunla eş duyum göstermeyen onun ihtiyaçlarını karşılamayan bir bebeğe karşı da anne küsüyor. Çocuk için en büyük ceza çocuğu yok saymak ve sevgimizi esirgemektir. Yaşlı insanlar içinde bizler içinde aynı şekilde grup içinde verilebilecek en büyük ceza bir insana o insanı yok saymaktır. Kavga küfür bağırma değil yok saymaktır. Bir deneyin arkadaşınıza bir şaka yapın bir kaç gün bir gün birkaç saat onu yok sayın karşınızdaki bu hisler karşısında çılgına dönüyor inanılmaz kötü bir durum. Tartışmak öbürünü var etmek kavga etmek öbürünü var etmek yumruklaşmak öbürünü var etmek. Ama yok saymak hiçliktir. yokluktur cehennem gibi bir şeydir. Bir bordeline hastama sordum nasıl bir duygu diye. Sevgilin seni terk ettiğinde. Hiçlik ve yokluk duygusudur. Her şeyin buz gibi yoksun ben bunu nasıl size anlatayım. Bir saniye dayanamazsınız tek istediğiniz şey bunun bitmesi ve ölmeniz. İntihar inanılmaz güzel bir şey bu yokluğun ve hiçliğin karşısında. Ben hissedemiyorum. Allah hiç hissettirmesin dedi dayanılacak gibi bir şey değil. Çocuğun annesinin sevgisinin olmadığı bir ortamda hissettiği duyguyu anlatmak için bu cümleler sarf ettim. İşte bu hiçliğe dayanamayan çocuk hep anneyi takip etmek durumundadır. Onun gözüne girmek onunun hayranlığını yakalamak onu mutlu etmek peşindedir. Bu çocuk içinde değersizlik çekirdeğini sahte bir kendilik dediğimiz bir balonla ötekini memnun etmek üzere kurulan bir hayatın ilk temel taşını koymuştur. Bu çocuk daha sonra ne olacak biliyor musunuz şu anda toplumun büyük bir kısmını oluşturan narsistik bir yapı oluşturacaktır. Yaptığı her eylemde yaptığı her girişimde her başarı ve tercihte şöyle düşünecek. Ya başkaları nasıl görür. Öteki nasıl görür. Ben içerden nasıl görüyorum diye düşünemez narsistik sistem. Bir toplantıya gidilecek başkaları bana nasıl bakar. Bir aşk ilişkisine çıkacak öbürü beni beğenir mi acaba bir proje yapacak sonuçta başarılı olurum da alkışlanır mıyım? Zengin olacak herkes bana hayran kalacak sporcu olacak başaracağım göreceksiniz hepiniz beni alkışlayacaksınız.eğer bir olayın içinde her etapta yaptığınız bir eylemin üçüncü bir kişinin gözü varsa bu annenizin gözü ve onu memnun etmekle mecbur olduğunuz bir hayat var ve siz hiç yoksunuz. Hiç yaşamadınız. Başkalarının hayranlığına muhtaç zavallı bir yapı. Kendi özünüze yabancılaşmışsınız. Ne oldu o zaman burada başkalarının hayranlığını toplamaya mahkûm edilmiş bir kürek mahkumuyla karşı karşıyayız. Gençliğimde kitap okurdum. Hadi onu da söyleyeyim. Söyle okurdum. Ya bu okulda acayip sükse olur Allah bir tartışma açılır şu paragrafı ezberledim mi sonra bir de buraya getiririm oraya çuk diye oturturum. Allah herkes kalır. Böyle kitap mı okunur ama yıllarca böyle okudum ben. Yılarca böyle okudum. Kitap yazdım üniversite öğrencisi iken kitap yazdım yayınlanacak hocalar gelecek ne muhteşemsin öğrenciyken kitap yazdın. Böyle kitap yazılır mı ya. Vallahi bunun için yazdım. Başkalarının hayranlığına mahkûm olduğum seksen beşli yıllarda daha doğrusu…
… Gitmiştim. Mahalli televizyonların birisinde konuşma yapacağım. Bir konferans salonu bir vakfın yardım vakfı yönetim kurulunda bu yardım vakfı fakirlere muhtaçlara giyecek gıda odun kömür ihtiyaçlarını karşılıyor. Karşılıksız ihtiyaç sahibi olan öğrencilere burs veriyor güzel şeyler yapıyor. Bana da dediler ki bir konuşma yapar mısın sayın valimiz gelecek sayın belediye başkanımız sayın milletvekillerimiz gelecek sayın üniversitemizin değerli hocaları bir konferans salonunda bu yayınlanacak. Tamam dedim bende benim derdim ne benim derdim öyle bir konuşma yapacağım ki millet öyle etkilenecek ki fakir ve muhtaçlara yardım için çok para toplanacak nasıl benim konuşmamı gördün mü diyeceğim. Benim derdim bu. Kalbimi Allah biliyor ya. Ve ben kameraman arkadaşlara dedim ki; varoşları dolaşın ışık tutun fakir kocası olmayan camı çerçevesi kırılmış çocukları yetim bir ailenin kayıtlarını bana getirin. Gidiyorlar kamerayla çekiyorlar. Malzeme hazır işte girdik televizyona büyük ekran böyle orda ve ben başladım konuşmaya ey yataklarında rahat uyuyanlar kalorifersiz evde oturmam diyenler sizin hiç vicdanınız yok mu? Belediye başkanı ağlamış tabi vali falan da ağlamaya başladı. Benim derdim onları ağlatmak zaten. Ama ben burada samimi değilim benim derdim bu yolda öbürlerinin hayranlığını sağlama yolunda bir süreç. Şimdi burada sunilik var sahtekârlık var. Burada, burada kendinize yabancılaşma var. Onlar size hayranlıklarını dile getiriyor, inanılmaz övgüler alıyorsunuz ama içinizde sahtekâr olduğunuzu biliyorsunuz. İçinizde sahtekâr olduğunuzu biliyorsunuz ve onunda gururunu yaşayamıyorsunuz gerçekten öyle değilsiniz. Yıllar sonra bunları sorguladım ben hala da sorgulamaya devam ediyorum ve kendim olmaya karar verdim. Olabildiğim ölçüde saf, net, açık ve şeffaf. İnanın iki insan arasında dağlar var… bir ötekini düşünmüyorum bir ötekinin gözünden olaylara bakmıyorum ve diyorum ki ben ne hissediyorum içten ne hissediyorum ben önemli ve değerliyim ben önemli ve değerliyim şöyle yaşamak istiyorum şunları yapmak… Öbürüne saygı duyarak. Ötekide en az benim kadar kutsal ve değerli görmeye çalışarak hissetmeye çalışarak. Bu tür utanç tarafları bırakın eğer samimiyseniz eğer içtenseniz hiç kimseyi kandıramazsınız yani köylü Ahmet ağa köylü Ayşe Hanım sizin içinizi görür. Ya oynayacaksınız iki tarafla karşı karşıya birbirinizin yüzünde maske takarak… Maske arkadaki bilir sizi böyle oynarsınız sahtekârlığa devam edersiniz. Asla derinlemesine bir mutluluk hissedemezsiniz bir varoluş hissedemezsiniz.
Şimdi böyle bir yapı da ötekileri düşünerek onların hayranlığına mahkûm bir hayat sizi Nobel almaya kadar götürebilir. Onun için bu grup çalışkan üretken zekalarıyla başarılarıyla bunu başarabilecek bu durumdaki narsislere Nobel ödüllü narsisler denir. Yani çok yoğun gayret gösteren çok çalışan üreten bu bilim adamı olabilir bu zenginlik olabilir vesaire, vesaire. Eğer bu çıkış yolu ötekinin hayranlığını almak üzerine kurulmuş bir kurgu ise o Nobel ödülünü içinizden derin olarak yaşayamazsınız. Çünkü temelde siz sevilen sevilmeyen değersiz birisiniz çünkü anneniz sizi bu derinlikte sevmedi koşullu sevdi. Ha bakın sevgi ikiye ayrılıyor bakın koşulsuz sevgi koşullu sevgi. Annem beni var olduğum için sevdi artı benim ihtiyaçlarıma uygun tepkisellik ile bana senkronize oldu ise ben bunu buradan karşıladım değilse ben anneme bakmak ve onu memnun etmek durumundayım ki yaşam için gerekli olan beslenme enerjimi ondan temin edebileyim. Çünkü ben bizatihi sevilmeyen değersiz bir insanım şimdi böyle bir yapı önce başarıyla kendini kanıtlamaya çalışır. Doğru mu? Başardıkça da alkışlanacaktır sistem gayet tıkır, tıkır işler ve kendini hep mutlu ve keyifli zanneder. Ama bu yapı bir yerde kırılabilir. Nerde kırılabilir hayatın herhangi bir evresinde böyle olağanüstü başarılarla giden sistemi başarısızlıkla karşı karşıya kalabilir. O başarısızlıkla karşı karşıya kalması ilk çekirdeğe gönderir onu sen değersiz… Aman tanrım her zaman başarılı olmuyormuş her zaman hayranlığı toplamak mümkün değilmiş. Ne yapacak bu insan ne yapacak her işte bir risk olabilme ihtimali geldi şimdi. Ben size burada güzel, güzel hitap ediyorum ama biraz sonra konuşamazsam cümleleri karıştırırsam bundan sonra sorulacak bir soruya cevap veremezsem apışıp kalırsam çelişkimi tenakuzumu yanlışlığımı birisi alır tak diye yüzüme vurursa ben ne yaparım. Beni bir sonraki toplantıya getirebilir misiniz? Getiremezsiniz. Çünkü ben burada kırıldım ve incindim tekrardan böyle bir riske girecek benim arkamda bir enerjim yok. Bu toplantılar her zaman risk taşımaya başlar ve ben emin olmadığım müddetçe buraya gelemem. Bunun adına sosyal fobi diyoruz. Başkalarının kendi üzerine odaklanıp onunla dalga geçeceği alay edeceği aşağılayacağı durumlarla yüz yüze kalacağı endişesiyle öbürlerini düşünerek sosyal ortamlardan bakışlar üzerinde bulunduğu yerlerde sıkılır ve kaçar. Nedir ben burada narsis yaralanmayla karşı karşıya kaldım. Eğer ben içten kendimi seviyorsam kendimle barışmışsam sizin eleştirileriniz benim yanlışlarımı vurgulamanız bana hatalarımı göstermeniz inanılmaz keyif verir ya ne güzle bugün üç tane arkadaşımız benim bir hatamı gösterdi benim daha kaliteli bir estetik yapıya kavuşma için para vermeden pul vermeden bana işaretçi oldu. Bunlara ben müteşekkirim. Birileri bana hakaret etti. Onlar olgunluğundan olurlar sabretmeyi öğrenirim çok şey öğrenirim ama ertesi ay burada olurum. Çünkü bir hesabım kitabım yok. Bir değerlilik ve değersizlik süzgecinde olayları tartışmıyorum. Ben özümde kendimi önemsiyorum ve ben her gün bu yolculuğum da kendimi daha iyi bir yere oturtmanın gayreti içindeyim ve samimiyim. Lütfen samimiyetsiz bir tarafım varsa bana söyleyin diye de insanlara mesaj veriyorum. Beni ikna edin bana gösterin müteşekkir kalayım. Şimdi böyle bir yapı kırılmaz öteki yapı hep performans üzerine kafa yoran öbürlerini hayranlığını her an almak mecburiyetinde olduğu için bir kırılma hattında ortaokul yıllarında lise yıllarında üniversite yıllarında daha sonraki hayatında sosyal fobik bir tabloyla çekingen ve kaçıngan narsisistik bir kişilik yapısında karşımıza gelir. Birisi Nobel almak için her yerde birinci olmaya çalışıyor ya ayağı bir yerde tökezlediği zaman öbürüsü hatlardan geri çekiliyor. Nerde emin olur kendi çöplüğünde öten horoz gibi ben bulunduğum yerde var olur onu da o kadar daraltır ki yani o gittiği yerde çok şey başarabilir aslında ama şu hastalığı olmasa sosyal fobisi olmasa ne oldu mevcut halinde de mutlu değil bu arkadaşımız potansiyelini gerçekleştiremediği için. Bunlar yeter ki içindeki değersizlik çekirdeğini aktif edecek bir sistem olmasın oraya bir parmak uzatacak el olmasın onun için her türlü tedbiri alırlar. Bir başka koşullu sevilen arkadaşımız annesine ne veriyordur annesinin istediği şeyi veriyordu. Ay bir ablamız bir delikanlı ki inanılmaz etrafa yardım meleği sen daha gönü açmadan senin su ihtiyacın olduğunu anlıyor hemen getiriyor paraya ihtiyacın var hemen veriyor yardıma mı ihtiyacın var hemen veriyor. ne kadar şefkatli ne kadar merhametli ne kadar cömert ne kadar olağan üstü aşmış bir insan mı acaba? Değil bu da arkadaşımızın dediği annenin gözüne bakarak annenin elektriği kesilmesin diye senin ihtiyaçların daha zihninden geçerken alıp fark edip senin ihtiyaçlarını senin adına gerçekleştiren bir tip. Yeter ki beni sev, yeter ki beni sev bir bakış açısı.
Ama bu kadar verici olan arkadaşımıza eğer değersizlik çekirdeğinin dışında oraya doğru iner ve onu karıştırırsanız o zaman görürsünüz hiç tanıyamazsınız. Öyle bir arkadaşımız terapi sürecine gelmişti. Herkes seviyor iş yerinde oo ablacım, ablacım, ablacım herkes peşinde çünkü tepeden tırnağa çünkü hizmetlisinden genel müdürüne kadar herkese yetişiyor ve herkesi memnun ediyor. Bir anaç tavuk gibi kollarını kanatlarını germiş ekibinin üzerine. Ban niye geldi. Komşusunu kapı gıcırtısı vardı. Kafayı takmış gıcırt, gıcırt gecenin on bir on ikisinde gece yatarken yan daireden bir kapı böyle inanılmaz rahatsız ediyor. Çok nazik ve kibar bir gün kapıyı çaldığında ay komşum nasılsınız iyi misinizden sonra ya bir istirhamım olacaktı bu sizin kapı biraz gıcırdıyor böyle gürültü oluyor bunu yağlamamız mümkün mü? Kadın ne cevap verdi : pis şıllık sen ne karışıyorsun benim kapıma. Şimdiye kadar böyle bir cevabı kimseden almamıştı. O kadar nazik o kadar içten o kadar verici ki kimse ona düşman olmamış kimseye düşman olma hakkı vermemiş. Şok ne oldu strateji yok oldu inanılmaz bir öfke duydu onu kıtır, kıtır kessem bu öfkem yatışmayacaktı ve ben böyle bir kimliğimi tanımıyorum ve o olaya kilitlendi ve hastalandı depresyona girdi. İşte onun özündeki temel çekirdek aktive oldu. Sevilmeyen o değersizlik çekirdeği aktive oldu. Bazı böylesi arkadaşlarımıza diğer insanlara vericiliğini keserek yapması gereken ödevleri yapması konusunda bir terapi süreci işlerken diğer insanlara sevgi ve kendisinin onlara vermiş olduğu vericilik fonksiyonunun hepsinin sahte olduğu ortaya çıkıyor. Bu çok incitici ama gerçeği yakalaması için gerekli bir sistem. Buradan nasıl bir sistem çıkıyor verici narsis sistem. Ya narsisistlerle vericilerin alakası ne narsislerle sosyal fobiklerin alakası ne narsislerle Nobel ödüllü adamın alakası ne? Alakalarını anlayabiliyor muyuz? Tek kaynak koşullu sevgi mi koşulsuz sevgi mi. İki tane sevgili koşullu sevgi içersinde büyütülmüş bir hanım kızımı veya bir delikanlı öbürü acaba beni beğenecek mi diye olaya bakan ha bire kendisini prezante etmeye uğraşırken onun gözüne girmeye çalışırken içsel dizaynı sağlam ve olgun olan bir insan benim ile senkronize olabilir mi ban eş güdüm gösterebilir mi şeklinde bir duygu ile karşısındakine yaklaşır. Öbürünün gözüne girme ile yapılan evliliklerde bir süre sonra cicim ayları bittikten sonra sisteme kaos çöker diğerinde ise zenginleşen bir zenginleşen bir yapı vardır. Birbirine besleyen geride iki olgun insanın öz kaynaklarında değerli olan insanın birbirine verdikleri coşkuyla sisteme bağlanmaları söz konusudur. Narsisler dediğimiz gibi daha çok erkek toplumunda ünlenmişlerdir. İşte on narsisten yedisi erkekse üçü kadındır. Onun için erkeklerin bu dünya bakışı ile ilgili daha çok yorum yapmak istiyorum. Erkekler üzerinden biraz narsislerini dünyasını anlatmak istiyorum. şimdi bir grup geliyor ban narsistik hasta grubu bunlar eğitimli arkadaşlarımız bunlar kaliteli arkadaşlarımız. Üst düzey yönetici arkadaşlar genelde bana geliş nedenleri aşk acısı terk edilme acısı vesaire. Bunlarla çalıştığımızda Türkiye’nin ilginç bir süreçten geçtiğini görüyoruz. Bir taraftan da psiko-sosyal bir tahlilin yapılması gerektiğine inanıyorum. Bu gittikçe de çoğalan ve artan ve çoğalıp ve artacağa da benzeyen bir trend toplumsal…
Bireysel ve özelci bir topluma giderken bireysel ve özerk bir toplum olmanın yani bireysel ve özel kimliklerden inşa edilmiş bir toplum olmanın alt kültürel kodları boş. Biz henüz doğulu bir ülke olarak psiko toplumsal yapımız cemaat tipi geleneksel yapıdır. İnsanlık ilişkilerimiz akrabalık ilişkilerimiz sosyal ilişkilerimiz adetlerimiz geleneklerimiz bayramlarımız gönül değerlendirmemiz eşyayla mobilyayla bu yolla kullandığımız aletle ilişkilerimiz halen gelenekseldir. Bu tip ilişki modelleri yüzyıllar içerisinde değişen ve yavaş, yavaş değişen sistemlerdir. Ama maalesef çağın ve teknolojinin sürekli ilerlemesi kitle iletişim araçlarının çok yoğun bilgi taşıması sonucunda ara evrimselleşme sürecimizi hazmetmeden biz bir bati tipi özerkleşmeyi kucağımızda bulduk. İngiltere de manga carta’lardan başlayan bir demokrasi hareketi bize tepeden inmiş bir şeydir. Kucağımızda bulduk. Bunun yanında cemaat tip toplumda yani geleneksel tarım toplumuna ait olan ilişki modellerinin olduğu bir toplumdan bireysel ve özerk bir topluma geçişteki sancılı sürecin tam ortasındayız ve bu toplum kendine has bir inşa yapmak zorundadır. Ve şu an gelen ilk verilere bakınca da narsistik verilerdir. Belki Türk toplumu doğulu topluluklar içerisinde bu sistemi ilk defa uygulayan ve ilk sancılarını çeken topluluktur. Yüzyıllardır bunun içerisindedir. Hem doğulu kalmak hem batılı olmak. Biz bunu başarabilir miyiz bilmiyorum. Çünkü batılı toplumlar bireysellik ve özerkliği insan ilişkilerini koparacak kadar uç noktaya götürdüler. Ve yalnız bir fert kaldılar kendilerine yabancılaştılar çok ağır psikolojik hastalıklara düştüler. Doğulu toplumlar ise bireysel özerkliğin yapısın hiç bilmedikleri için özerk olmanın getirdiği mutluluğu keyfi yaşamak yerine grubun içerisinde bir üye olmanın zorunluluğu içindedirler ve sorumluluk ona ait değil o sistem içinde bir dişlisi bu iki arasında ne öteki olma ne de tamamen topluma yabancılaşma…
Türkiye bir deneme yapıyor. Toplum olarak yapıyor. Böyle sosyal mühendislikle falan yapılmaz. Toplum orada, toplumlarda canlıdır, toplumlarında duygusal yapıları vardır. Toplumlarda regrese olur toplumlarda olgunlaşır. Bizim toplumuzda böyle bir sürecin içerisinden geçiyor. Ve bu sürecin içerisinden geçerken de şu anda iki bin altı yılı Türkiye’sinde üst düzey yöneticiliğe yönelmiş olan üst düzey yöneticiliğe kadar ulaşmış olan eğitimli dil bilen arkadaşlarımızın bize ulaştırdığı bilgi koşullu sevgiye bağlı olarak narsistik yapı bir arkadaşımız anlatıyor: hayatı inanılma başarılar içerisinde üniversiteye derece ile girdi üniversiteyi derece ile bitirdim onun dışında master yaptım. Doktora mı falan yerde filan şekilde filan kadro ile çalışıyorum. Güzel hoş herşey yerli yerinde. Ne oldu peki çok mutsuzun açıklamakta kıvrandı vesaire, vesaire. Neden bütün hikâye bundan altı ay önce başladı. İki yıl önce çıkmaya başladığım kız arkadaşım beni terk etti. Bir başka delikanlı ile çıkmaya başladı. Bütün hikâye bu. Nedir anlat bakalım diyoruz şimdi itiraflar geliyor. İtiraflar şu: Tahir abi diyor kolumda bir sepet ne sepeti diyorum çiçek pasajında kızlar gül satar ya onun gibi bir sepet tasarlıyorum diyor. Bütün dünyanın güzel kızlarını sıraya koyuyorum her birini gül olarak bu sepete atmak istiyorum gene de yetmiyor diyor. Şimdi bu nedir. Bütün hayranlıkları o almak istiyor. Bütün annenin hayranlıkları toplamak istiyor. Bu işte karizma olmak lazım yakışıklı boy bos yerinde her gün spora gidelim göbekli değil çıta gibi delikanlı zaten başarı dersen bol karizma dersen bol yürüyüş bile havalı… Ama bu sümüklü kızımız onu ret etmiş. Ulan sepetin içinde yüzlercesi var yok abi o beni nasıl ret eder. Birsinin onu ret etmesi değersizlik çekirdeğini aktifleştiriyor. Bu işi gücü bırakıyor o birisini kazanmanın yoluna gidiyor. Şimdi bu tip arkadaşlarımızla çıkan kızlarımıza diyorum ki sakın yakayı kaptırma sakın peşine düşme sınırın bir kenarında durduğu müddetçe sana aşık senden başkası yok. Ama senin beğendiğini hissettiği senin kendisine aşık olduğunu hissettiği andan itibaren sana sevgisi biter çünkü sen sepettesin. Şimdi bu çok yaygın bir patoloji İstanbul için söylüyorum kızlarımız hayran olduğu bir delikanlı eğitim dersen var kültür dersen var bilgi dersen var yakışıklılık dersen var hepsi var. Aşk bu sen istersen ben yaparım dedikten sonra bu kızların değeri sıfıra düşüyor sadece o sadece adres defterindeki bir telefon numarası oluyor. Sıkıştığı anda kimseyi bulamadığı dönemde kullanılmak üzere yedekte bekletilen aynı klasik cümle ile hayatım seni çok seviyorum sen diğerlerinden farklısın ile başlayan bir sürü hikâye. Şimdi böyle bir yapıda siz nasıl bir ötekiyle eşit sevgi içinde olabilirsiniz. Ve kendiniz değersizseniz değerliliğiniz öbürünün hayranlılarını toplamaktan geçiyor. öbürünün hayranlığını ne kadar çok toplarsanız o kadar çok değerlisiniz. Öbürü dediğiniz şey nedir bütün kızlar öbürü dediğiniz şey bütün başarılar öbürü dediğiniz şey yakışıklılıklar öbürü dediğiniz şey bütün zekilikler onun olmalı ve bunları mutlu olacaktır. Bitmek bilmeyen bir yarış. Böyle bir yapı sağlıklı aile kurabilir mi? Gerçekten bir insanı sevebilir mi tabuyu yüceltmek için narsis beslenmeyi devam ettirmek için ilişki ve iletişim içine girer ve sevdiğini zanneder. Bunlar karşımıza çıkıyor Allah mesut bahtiyar etsin bir yastıkta kocatsın. Abi bu güzel mi diyor. Ya sen güzel bulduktan sonra hiç bana laf düşer mi. ya biraz boyu kısa herhalde diyor caba dışardan boyu ile ilgili dedikodu çıkar mı? Benim hoşlandığım ve beğendiğim kızı kuzenim beğenir mi yengem beğenir mi? Bu karizmaya kendi beğenecek tüm aile bireylerinin de beğenmesini isteyecek. Kızımıza kusur buluyor şimdi. Ya diyor sen çok hoşsun seni çok seviyorum ama şu göğüslerini biraz büyüttürsen olmaz mı? Çünkü bir televizyonda bir programda filan artistin filan mankenin göğüslerinin ideal ölçünsün şu olduğunu öğrenmiş onu da kafasında ölçmüş birkaç santim eksik çıkıyor. Ya şu burnunu biraz yaptırsan olmaz mı? Ne oluyor o vitrinden sunulacak bir malzeme hazırlıyor. Ya bunun neresi sevgi neresi derinliğine sevgi. Tabi böyle bir yapı içerisinde diğerlerine prezente etmek için bir sevgili ve eş seçilirse kendi içsel ihtiyaçlarını kendi içsel zevklerini paylaşabilecekleri özel ve mahrem bir dünya yerine başkalarının gözüne gösterilecek olan bir evlilik ve arkadaşlık kurulursa başlar bu ne kadar derinliğine bir, bir ilişki olabilir. Hemen ardından hayranlık toplama görevi bittiği için herkes üstündeki… dururken etraftaki bütün kızlar peşinden düşmüş olduğu için bu delikanlı çok hoşnuttur. Zaman, zaman da kanalları karıştırdığı için gözüm aydın kızımızda olayları gizliyor görmüyor görmezden geliyor yastıyor ama ama bazen bir ilişki içine soktuğunda gerçeği gördüğünde bu delikanlıyı reddediyor tekmeyi basıyor gidiyor. İşte tekmeyi basılmak bunu mahvediyor. Orda sistem karışıyor. Çünkü kimse ona tekmeyi basamaz o basar herkese basar. Eğer biraz erken davransa silahını erken çekse hastalığının da farkına varmayacaktı. Oldu, bitti ama kovulduğu için kendi çok derin depresyona gidecek bir sürece başladı. Bir takım narsis yapılar öbürlerini ezerek var olurlar. Bunlar amir memur ilişkileridir. Otoriteyle ilişkili olarak bir hiyerarşik düzen içerisinde görev alan bir takım insanlar kendi değersizlik hislerinin çaresizlik hislerinin yetersizlik hislerini telafi edebilmek için öbürünü ötekini ezmek durumundadır. Ötekinin ezildiğini gördükçe kendisini diri tutabilir. Bu nasıl bir tip. Bunu etrafımızda çok görüşürüz. Bir makam bir mevki sahibi olur hasbel kader. Çok büyük bir makam değil. Bütün hayatı o makama sıkı sıkıya sarılmak ve oradaki verilen… minimal iktidarı son dozuna kadar kullanmak. Orada sistemle ilgili fonksiyonel düşüncesi yoktur. Yani o bulunduğu makamda işerin yürümesi için işi kolaylaştırıcı işin güzelliğin arttırıcı sistemle ilgili bir kaygısı yok onun. Onun derdi kaybolmuş kişiliğini tekrar orada var edebilmek için öbürünü üzerine hâkimiyetini ve hükümranlığını kurabilmek amacındadır. Hasbel kader kendine bir makam verilmişti. Bu mevki perspektifinden de ötekine hükümran olmaktadır. Onunu üzerine baskı ve kurmaktadır şiddet kurmaktadır. Ötekinin zavallı durumuna düştüğünü öbürünün ezildiğini gördükçe varlığının gücünün farkına varmaktadır şimdi böylesi bir şeyi kim yapar kendini değersiz hisseden yapar içten kendini sevemeyenler kendisi ile barışık olmayanlar öbürünü ezmek üzerine kurulmuş oldukları bir hayattan kendisine bir çıkar yol bulmaktadırlar. Böyle bir sistem diğer bir ezici narsis türünü karşımıza çıkartır. Mutlaka sizi aşağılar size tepeden bakar siz kötü hissettirir. Çünkü kendisi hep kötü hissetmiştir çünkü kendisi hep aşağılanmıştır. Onu kendisinden uzaklaştırmanın yolu ezicinin yanında ezen tarafta yol almak. Agresörle özdeşleşmektir. Onu içine aldığı müddetçe o ezilen değildir. İnsanoğlunun böyle bir tarafı vardır savunma düzenekleri bağlamında. Siz birisinin karşısında zayıf ve çaresiz kaldıysanız ego düzenekleriniz bununla yok olmayı kabul edemez ezen insanla sizin kimliğinizi birleştirir izde ezen olursunuz. Bunun en güzle örneği de teröristler tarafından rehin alınan insan uzun süre teröristlerle kalırlarsa teröristler karşısında çaresizliği hiçliği ve onlar tarafından her an suiistimale maruz bırakılacakları duygusu teröristleri idealize etmeleri ve onlara hayran olmaları getirir ve bir müddet sonra o insanlar rehineden kurtulduktan sonra rehinelikten çıktıktan sonra aynı örgütün içerisinde hızlı bir militan olduğunu görürsünüz. Özel bir sendromlu bir hastalıktır bu. Bunu çok basitini her gün evimizde yaşarız. Çocukluğumuzda hatırlarız diş hekimine gitmişizdir dolgu yapılmıştır dişimiz çekilmiştir. Orada muhteşem ve kudretli bir diş hekiminin elinde zayıf ve çelimsiz çaresiz bir çocuk duracak koltukta böyle. Eskiden biraz daha hoyrat yaklaşırlardı diş hekimlerimiz şimdiki gibi sempatik değillerdi. Eve gelir gelmez en kardeşimin dişini çekmeye çalışırdım açardım bulurdum oradan kalem türü bir şey aç ağzını. Agresörle özdeşleşmenin en tipik örneği. İğne yapılmış çocuklar eve giderler kardeşlerine yapmaya çalışırlar hiçbir şey bulamazlarsa bebeklerine iğne yapmaya çünkü iğne yapıcı hemşirenin veya doktorun karşısında o kadar zayıf ve çaresiz ki tek yol var onunla özdeşleşmek kendisinde iğneci olmak. İşkenceye maruz kalan insanların işkenceci olması kadar doğal bir şey yoktur. Şimdi sistemi anlayabiliyor muyuz? Adam işkence görmüş gitmiş çıkmış sen bunu yaşadın sen bunun ne kadar kötü bir şey olduğunu biliyorsun. Ego zayıfsa kimlik kişilik zayıfsa tek bir mekanizmayla sistem ayakta kalabiliyor. Evet, narsisizmle ilgili genel panoramayı burada kesmek istiyorum. Konuyla ilgili sorularınız varsa onları cevaplamak isterim.
Soru: narsisizmin en tipik özelliği yani bir insanın size anlatmak istediğim şey ya özgüveni çok zayıf ve sürekli övülmekten çok hoşlanan ya da kendini sürekli öven insan tipi böyle tanımını verdiniz yani ben şunu söyleyeceğim hani bunları biliyoruz yani başka nasıl narsisleri tanırız. İkinci sorumda şu siz demin hani yardım kuruluşunda şöyle konuştum bugün olsa nasıl konuşurdunuz.
Tahir ÖZAKKAŞ: nasıl ne olsa
Soru: Yardım kuruluşunda dediniz ki hani ben şöyle konuştum vali falan ağladı
Tahir ÖZAKKAŞ: Bugün yine aynı şekilde konuşurum ama kaynağı olurdu
Soru: Peki o başka…
Tahir ÖZAKKAŞ: Burada ifade ettiğim bir insan gereğinde fazla verici ise bir soru işaretidir. Çünkü vericiliğinde bir boyutu vardır. Bunu bilmek lazım. Bir insan çok tedirgin ürkek ve korkaksa ve çekingense narsistik bir yaralanmaktan incinmekten kaçınmak için alınmış bir tedbirdi bir insan çok agresif ve saldırgansa narsis olarak hakim olmak ve zayıf olan tarafını göstermeme ele geçirmiş olduğu güç ve kudreti kendini korumak ve kalkan yapmak için kullanır. Bir insan hayatını sadece başarıya odaklamışsa zenginlik makam mevki şöhret bu, bu büyük ölçüde narsisizm kaynaklıdır.
Soru: Bir takım adamlar… narsisizm..
Tahir ÖZAKKAŞ: Güvenli bağlanma tipi dışındaki tüm yapılarda narsistik yapılar çıkabilir. Güvenli bağlanma tipi dışında hepinde çıkabilir ve çeşitli klinik görünümler çıkabilir evet .
Soru: Bunu nasıl anlarım
Tahir ÖZAKKAŞ: Sınır tanımaz narsisler alıngan değildir. Çekingen narsisler kırılgandır. Verici narsisler şakaya vuru devalüasyon dediğimiz mekanizmayla geçiştirir sosyal fobik narsisler inanılmaz söylemediğin şeyi de söylemiş gibi tedbir alırlar. Sınır tanımaz narsisler umarsızdır hiç takmaz umurunda olmaz çünkü o tanrıdır.
Soru: Narsist olmada bir payı var mı babanın
Tahir ÖZAKKAŞ: Var tabi, çok payı var, anne dediğimiz şey aslında biz bakıcıları kast ediyoruz. Burada teknik terim olarak her seferinde açıklıyorum ama biyolojik bir anneyi değil, ona bakım veren herkes. Anne, baba, akraba, büyükanne, teyze, abla, abi bunların hepsini anneler kategorisinde değerlendiririz. İlla da biyolojik anne olması şart değil koşulsuz sevgi verebilecek bir babaanne verebiliyorsa bir dede verebiliyorsa bir abla abi verebiliyorsa bir baba verebiliyorsa annenin bir takım eksikleri kusurları olabilir. Baba zaten orada bir kompanzatuar olarak sistemin bozulan kısımlarını regüle eden görevi vardır. Anne hastalıklı olabilir depresyonda olabilir uykusuz olabilir çocuğuna bakım veremeyecek süreçler içinde bulunabilir işte orada baba hemen imdada yetişir çocuğa duygularını ve koşulsuz sevgiyi inşa eden çok büyük bir hizmet yapabilir.
Soru: Tedavi nasıl ne tavsiye edersiniz veya ilacı var mı? Bunun panzehiri nedir?
Tahir ÖZAKKAŞ: İki aşaması var bunun çok zor bir aşama. Birinci olarak başkalarının hayranlıklarını getiren her türlü işten geri çekilmek. Bu dönem çorak bir araziye düşmüş çölün ortasındaki yalnız bir birey olmak gibidir. Bu dönemi yaşadıktan sonra içinden bir kıvılcımla bir çölün ortasında bir vahanın ilk çekirdeğinin açılması gibi kendin için bir şeyler planlamak üçüncü kişinin gözü olamadan kendin için hayatın için. Geldi bir arkadaşımız narsis kişilik yapısında bir hanım arkadaşımız. Anlat dedim bir ömür sürdün eski bir arkadaşım. Kendin için ne yaptın dedim. Üçüncü bir kişiniz gözü olmadan kendin için ne yaptın düşündü taşındı düşündü taşındı. yok hayır . Hayatımda sadece kendim için yaptığım bir şey yok. Ha bu hafta sonu dörde kadar vaktin var. Bunu cevapla dedim… kendime koyduğum ölçütleri karşılayamadığım için kendimi cezalandırdım dedi bir sürü iş var dedi… ve ben… kendimi cezalandırdım dedi.bir doktor arkadaşımız oldu… düşündü, düşündü yurtdışına bir futbol maçına gittim dedi. başka hiçbir olay bulamadı. Annesi için okudu babası için okudu amcası için araba aldı öbürü için güzel göründü sevgilisi için şık olmak için filan ayakkabıyı giydi. Ama kendi içse coşkusuyla bir şey yaptığının farkında olacaksın. kendine soracaksın ya bu yaptığım iş kendi coşkum için mi yapıyorum yoksa öbürüne iyi görünmek ve hayranlığını toplamak için mi ölçü çok basit. Kendin içinde kaynak narsis değilsin öbürlerinin gözündeki hayranlıkları toplamak ilk çıkış noktansa narsissin. Eğer kendin için yapıyor ve bundan sonra diğerleri seni besliyorsa o kendini sevme aşamasıdır hoş bir şeydir. Motivasyon kaynağıdır.
Tabi kendini sevmek kendin için bir şeyler yapmak bencilliğe ve ukalalığa kaçmadan egoizme kaçamadan en az ötekini kendin kadar değerli olarak görmek şartıyla.
Soru: Deminden beri karşıdaki tek veya tek insan veya üçüncü kişiler anlamında konuşuldu bir de şöyle durumlar var. Öyle insanlar var ki vatan içi yani milleti için yani ülküsü için veya ilim aşkına veya bir inanç aşkına kendilerini unutup hep o doğrultu da iş yapıyor ve yaşıyorlar. Bu adamların narsisizmle ilişkisini nasıl bağlarız.
Tahir ÖZAKKAŞ: Bu insanlar o insanlar bu işleri kendi içinden gelen coşku ile kendileri var etmek için bunu yapıyorlarsa bu narsisizm değil ama bu insanlar öbürlerinin hayranlığını almak için kendisini yüce ve kudretli olduğunu göstermek için ve sonuç odaklı olarak yaşıyorlarsa narsistirler ne başarırlarsa başarsınlar.
(Travmayla ilgili bir soru üzerine) Etkileşim mutlaka vardır ama direkt travma şey değildir belirleyici değildir. Anne ile çocuk arasında optimal kırılmalar ve onun gelişim aşamalarında yoğun kırılmalar olursa narsisizme kayar… narsisizme kayar yoğun beslenmeler olursa sınır tanımaz narsisizm haline dönüşebilir. Kırılma derken daha çok 0-5 yaş anne çocuk arasında kırılmaların optimum olup olmadığına bakarız. Ama sizin söylediğiniz biraz daha kayıplar ölümler yaslar gibi travma sonrası sıkıntılarla ilgili.
Soru: Narsisist bir kişiyle…
Tahir ÖZAKKAŞ: Hiç düşünmedim ama baya mantıklı olabilir. Bu mana da baktığın zaman şöyle bir narsistik motivasyon görürsün. Yani bu narsistik yapıların model olduğu narsisler olmasaydı dünya bugün böyle olmazdı ya devriler olmazdı.
Soru: Küçükken doğru bir çocuk doğru bir davranış gösterdiği zaman büyükleri aferin diyor takdir görüyor. Çocuk da daha fazla sevilmek daha çok takdir edilmek için yani hep böyle gözüne girmek için bu davranışlarda…
Tahir ÖZAKKAŞ: Çocuğun içinden gelen bir davranışı doğru olarak ortaya koymak demek kaynağı kendinden alkışlıyorum. Kendi içinden gelen bir davranış. Negatif bir şey yaptığında tukaklıyorum çocuk davranışı söndürüyor toplumsal bir birey oluyor ama bizim beklediğim davranışa odaklanıp bunu yapıyorsa. Çocuk mesela kalkmış şiir okuyor içinden şiir okumak coşkusu geldi güzel bir şey çocuğun şiir okuma coşkusunu alkışlıyoruz. Kendi içinde oldu ise ve bu karşı taraftan onay aldı hoş bir şey. Ama çocuğun böyle bir isteği olmadığı halde hadi ablalarına bir şiir oku da görsünler şeklindeki bir cümle ile öğretilmiş bir yapı kendi varoluşunu bir kenara atıyor. Çok ince bir detay ama bütün sistemi ayırıyor.
Soru: Okulda da aynı şeyi yapıyorlar öğretmenler…
Tahir ÖZAKKAŞ: Koşullu sevginin verilmemesi lazım… bunlar yanlış şeyler aslında gelişmiş ülkelerde bunlarla ilişkili çok ciddi tedbirler alınıyor çocuğun içindeki eğilime ve yönelime göre taa ilk okuldan itibaren kendisini var eden bir sistem. Bizde nedir kesin genel müdür olacaksın, ya mühendis, ya bilgisayarcı olacaksın. Çünkü çok para kazanacaksın. Çocuk sanatçı olmak istiyor, çocuk müzisyen olmak istiyor, mimar olmak istiyor, marangoz olmak istiyor. Lan manyak mısın, marangoz olunur mu? Ya çocuk onunla mutlu bırak, ya olsun Allah aşkına, ya adam sade bir köfteyi yapmış adını McDonalds koymuş dünya imparatorluğu kurmuş. O kadar basit görme marangozluktan başlayan sistem nerelere gider isterse.
Soru: Toplumun yüzde kaçı narsist böyle bir rakam var mı?
Tahir ÖZAKKAŞ: Saymadım. Peki arkadaşlar artık soru yok. Katkılarınız için teşekkürler.