James F. MASTERSON
Giriş
Bayan A 40 yaşında, iki çocuklu, eşinden ayrılmış bir hanımdır. İlk önceleri pek istemeyerek de olsa küçük oğluna yardımcı olmak adına görüşmeyi kabul etti. Oğlunun okulda hem dersleriyle ilgili hem de davranışsal sorunları vardı. Bayan A korkmuştu, suçluluk içerisinde ve savunma halindeydi. İki ay süresince haftada bir sürdürdüğü tedavi neticesinde tam da terapistiyle ilgili olumlu duygular geliştirmişken ne olduysa tedaviyi bırakıp ‘kaçtı’. Bunun nedeni, görünürde, terapistin hoşnutsuzluğundan duyduğu korkuydu. Dört ay sonra, ‘darmadağın olduğu’ gerekçesiyle bu sefer kendisi için geri döndü.
Olgun ve deneyimli bir kadın sosyal hizmetler görevlisi terapisti olan ama bu gelişimsel yaklaşım hakkında bilgi sahibi olmayan Terapist A, ilk görüşmelerinde Bayan A’ya karşı destekleyici ve yönlendirici bir yaklaşım sergilemişti. Bu durum, Bayan A’nın aniden ortadan kaybolmasıyla son bulunca Terapist A bundan öyle bir rahatsızlık ve endişe duymuştu ki, Bayan A geri döndüğünde psikoterapiye başlamak konusunda bir hayli zorlanmıştı. 1.-5. Bölümlerde Terapist A’nın korkusunu yenerek psikoterapi sürecinin kontrolünü eline alışı ve Bayan A’nın bu yaklaşıma tepki vermesi sürecinde yaşadığı aktarım eyleme vurumu – karşı aktarım – gözetim – etkileşim gelgitleri ele alınmaktadır.
Karşı aktarım: Çaresizlik
KLİNİK KONULAR
1) karşı aktarım: çaresizlik (ss.7-8);
2) psikoterapi başlangıcında ebeveynin suçluluk duygularının açıklığa kavuşturulması (s.8);
3)hastanın genel ödüllendirici nesne ilişkileri birimi (ÖNİP) yansıtmalarıyla yüzleştirilmesi (s.10);
4) kişinin kendi karşı aktarımını yönetmesi (s.11);
5) psikoterapi çerçevesini oluşturan varsayımlar (s.12);
6) korkmuş bir anne ile psikoterapiye nasıl başlamalı? (s.12);
7) başlangıçtaki terapötik hedefin belirlenmesi (s.15).
Terapist A: 40 yaşındaki Bayan A yakınlıktan çok korkuyordu. Geçen bahar döneminde kendisine iki ay kadar terapi uyguladım. Sonra tedaviyi bıraktı, şimdiyse yeniden başlıyoruz. Önceden olanların yinelenmesini önlemek istiyorum.
Dr. Masterson: Bayan A terapiyi neden bırakmıştı?
Terapist A: Hoşuma gitmeyen bir şey yaptığını zannetmişti. Beni çok sevdiği ve hoşnutsuzluğumu ifade etmemden korktuğu için benimle terapiyi sonlandırma konusunda konuşmayı dayanılmaz bulmuştu.
Son görüşmemize geldiğinde alkollüydü, kendini tehdit altında hissediyordu. Altı yaşındaki küçük oğlu birinci sınıfta kalmak üzereydi ve okumayı öğrenemediği görülüyordu, bu nedenle kendi isteği dışında bana yönlendirilmişti. Okuldaki psikolog çocuğu teste tabi tutmuş ve anlama güçlüğü olduğunu tespit etmişti. Dahası, sürekli hatalı görülen çocuk mağdur rolüne soyunmuştu. Öğretmenleri çok endişelenmişlerdi. Aslını isterseniz, Bayan A’yı bana neredeyse kolundan çeke çeke getirdiler; o denli korkmuş ve savunmaya çekilmişti ki…
Bayan A, korkusuyla baş edebilmek için öfkeye başvuruyordu. Sinirlenmeye kendini programlamış halde muayenehaneme geldi ve işinde elde ettiği başarıları sayıp dökmeye başladı. Etkileyici bir işi var, hemşirelik doktorası derslerini vermiş. Kendisine çok destek oldum ve bana aşık oluverdi! Gerçekten, bana çılgınlar gibi aşık.
Dr. M: ‘çok destek oldum’ derken neyi kastediyorsun?
Terapist A: Başlangıçta oldukça entelektüel ve savunmacı bir tavrı vardı; bunun üzerine ben de onun entelektüel düzeyine uygun bir yaklaşım sergiledim ve o büyük başarılarıyla ilgili daha ayrıntılı sorular sordum. Kişisel olarak kendisinden gerçekten de çok hoşlanıyorum. O bana göre çok korkmuş, yaralı bir insan… kendisini bir öfke kalkanıyla korumaya çalışıyor… öylesine kırılgan.
Dr. M: Bu ilk seansı başka nasıl yürütebilirdin?
Terapist A: Bana kalırsa doğrusunu yaptım ama sonra bana o kadar aşık oldu ki sanırım kendimi biraz fazla kaptırdım. Neler olabileceğini göremedim. Sevilmek güzel tabii (gülüşmeler).
Dr. M: İlk seansta size büyük mesleki başarılarını anlatırken aklında ne vardı peki? Bu konuda başka fikri olan var mı?
Terapist A: Bir kere, benim eleştirim vardı.
Dr. M: Neyi eleştirmiştiniz?
Terapist A: Annelik tarzını.
Dr. M: Doğru, kötü bir anne olduğunu hissediyordu. Bu duygusuyla başa çıkmak için size işinde ne denli başarılı olduğunu anlatıyor ve bunu yutmanıza hiç gerek yok.
Terapist A: Onu yüzleştirmeli miydim sizce?
Dr. M: Evet! Ona sormalıydınız: ‘Neden bana bunları anlatma ihtiyacı duyuyorsunuz?’ Çocuklarıyla ilgili olarak terapistle görüşen annelerin hepsi, terapi ihtiyacını otomatik olarak kendilerine yönelik bir eleştiri olarak algılarlar. Kendilerini suçlu hissederler çünkü genellikle aslında yapmamaları gereken şeyler yapıyorlardır, bunun bilincindedirler ama kendilerine engel olamamışlardır. Sizin işleviniz bu hisleri hastanız için açıklığa kavuşturmak ve kendilerine bu hislerle nasıl baş ettiklerini göstermektir. Ebeveynler terapiye girdiklerinde ilk mesele her zaman suçluluk hisleridir. Suçluluk hissine karşı kendilerini savunmak için birtakım şeyleri unuturlar veya çarpıtırlar. Siz bu suçluluk engelini aşıncaya kadar, geçmişi doğru anlatmaya ve sonucunda ortaya çıkacak olan suçluluk hissinin artmasına dayanamazlar. Bu nedenle, sorularınıza geçmeden önce olanları açıklığa kavuşturmalı ve suçluluk hislerini ifade etmelerine olanak tanımalısınız.
Belli ki, siz Bayan A’nın kurtarıcısı olmuş, bütün hayatı boyunca arayıp da bulamadığı ödüllendirici birimin özünü oluşturmuşsunuz.
Terapist A: Evet. Kaçabileceğinden korktuğum için onu başlangıçta yüzleştirmedim. O iki ay zarfında daha ziyade annelik özellikleri üzerinde çalıştık ve bu dönemde aşırı derecede kaotik olduğunu fark etti. Çocuklarına karşı gayet destekleyici olmasına rağmen sınırları belirlemek konusunda acizdi. Evini derleyip toparlamak konusunda da pek becerikli değildi. Sürekli çalıştığı için evde fazla zaman geçiremiyordu. Ama evde bulunduğu zamanlarda hep sevgi doluydu. Büyük oğlu çok pasif ve okulu bırakıyor. Bu durum karşısında Bayan A oğluna baskı yapacağına okula kızıyor.
Dr. M: Reddediyor ve yansıtıyor.
Terapist A: Reddediyor ve 6 yaşındaki oğluna da yansıtmada bulunuyor. Bana ‘Destekte notum A ama sınır çizmeye gelince F’ demişti. Sınırları çizmekteki eksikliğini kendisi de kabul ediyordu, kendisini sevmeyeceklerinden korktuğu için çocuklarına baskı yapamıyordu, ki sevilmemek onun için bir yıkım olurdu. Görüşmelerimiz balayı havasında devam ederken Bayan A anneliğiyle ilgili konuları özümsüyor gibi görünüyordu, ta ki büyük oğluyla ilgili bir gelişme oluncaya kadar. Okulun oğluyla ilgilenme konusunda başarısız olduğuna kanaat getirerek yatılı okulları araştırmaya başladı.
Sanırım, ben de tam bu noktada büyük bir hata yaptım. Oğlanı yatılı okula, annesinden uzağa göndermenin yararlı olabileceğini düşündüm, çünkü Bayan A oldukça kaotik bir yapıya sahipti ve bir anne olarak istikrarsız davranışlar sergiliyordu. Ben ona bir okul önerdim. Oğlunu oraya göndermek üzere birtakım girişimlerde bulundu ama daha sonra bunu yapamayacağına karar verdi. Çocuğu yatılı okula verme kararını desteklediğimdeyse kendisinden hoşlanmadığıma kanaat getirerek muayenehaneme gelmekten korkar oldu; kızacağımı zannediyordu. ‘Hiçbir kural olmamasına rağmen ben tavsiyelerinize uymuyorum. Oğlumu gönderemem. O zaman ona annelik etmemişim gibi hissedeceğim; bu sorunu halletmesine yardım etmem lazım.’
Bir sonraki randevuya geldiğinde sarhoştu… ‘N’aber?’ diye geldi. ‘Biriyle öğlen yemeği yedim. Üç martini içtim. Acı macı kalmadı.’ Bu konuyu irdelediğimde, kararlarına kızmış olmamdan duyduğu üzüntü ve endişeyi yineledi.
Grup Sorusu: Ona kızacağınızı ilk düşündüğünde siz ne demiştiniz?
Terapist A: ‘Niye kızacağımı düşünüyorsunuz?’ demiştim. ‘Benden yapmamı istediğiniz şeyi yapmadım’ diye yanıt vermişti. İnsanların ona kızmasından korktuğunu ve sevilme ihtiyacı olduğunu ifade ettim. Ailesi çok eleştirelmiş.
Grup: Ona kızmış mıydınız?
Terapist A: Elbette hayır.
Grup: Hiç mi?
Terapist A: Aslına bakarsanız, hiç kızgın değildim. Oğlunu gönderebileceğini düşünmüyordum. Göndermesini istiyordum ama çocuğa çok sembiyotik bir şekilde bağlanmış olduğunu düşünüyordum. Ona kızgın değildim. Ama onu kaybetmekte olduğumu düşünüyordum ve sanki kontrolü kaybediyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum ve bir yerlerde hata yapmış olduğumu düşünüyordum çünkü benden giderek uzaklaşıyordu.
Grup: Size karşı duyduğu müthiş öfkenin farkında değil miydi?
Terapist A: Hayır. Güzel bir noktaya parmak bastınız.
Grup: Dr. Masterson, bu noktada sizin de yorumunuz hastanın terapistinin kızmasından korktuğu yönünde olabilir mi acaba?
Dr. M: Oğlunu gönderme fikri, reddedişi çok açık biçimde ortaya koyuyor. Sorun okul değil, Bayan A’nın kendisi ve oğluyla olan ilişkisi. Ona sorununun asıl nedenini görmezden gelmeye çalıştığını ve sorununa odaklanmanın çok daha etkili olacağını söylerdim. Bayan A, sadece kendisine yöneltilen öfkeden korkmakla kalmıyor, bu rolü kendisi de benimsemiş, rolü nasıl gerektiriyorsa öyle davranıyor; ya o uyum sağlıyor ya da karşısındaki kızıyor.
Terapist A: Evet.
Dr. M: Bunun tam tersini de düşünebiliriz. Çocuklarına da bu şekilde davrandığından eminim. Çocukları sözünü dinlemediğinde onlara kızıyordur. Genel dinamik budur. Yoğun yansıtma vardır ve gerçeklikle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Bu durumda, normalden daha fazla empati kurmanız gerekir. Yüzleştirmenize biraz daha terapötik hayret katın; unutmayın genel bir yansıtmayla karşı karşıyasınız. Karşınızdaki kişi dünyayı böyle görüyor; yani, yansıtmaları muhtemelen gerçekliği silip süpürmüş durumdadır. Bu gerçekliği sizin yaratmanız gerekir ve bunu terapötik hayret yoluyla başarabilirsiniz; yani, bu tavrın nereden geldiğini merak edersiniz.
Terapist A: Ama onu kaybetmekten o kadar korkuyorum ki, artık kontrol onun elinde.
Dr. M: Bu şartlar altında, yani gideceklerinden korkarak, kimseyi tedavi edemeyeceğiniz ortada.
Grup: Fakat bu durum terapistin tarzıyla hiç örtüşmüyor. Neden onu kaybedeceğinizden bu kadar korkuyorsunuz?
Terapist A: Bu normal mesafeli bir insan değil. ‘Beni eleştirmediğin sürece seni severim’ diyor. Bu tür bir ‘sözleşme’ kolay kolay ‘feshedilmiyor’.
Dr. M: Evet, ama bu konuyu daha en başında ele almış olmalıydınız. Teknik anlamda ilk hatanız da bu olmuş. İlk hatanız kendinizi bu konuma getirmek ve ikincisi de bu kabullenişi sürdürmek olmuş. Yaptığı bu genel yansıtma ile işleri kimsenin el atamayacağı biçimde düzenliyor. Siz onun vahşi yansıtmalar alemine adım atıyorsunuz. Burada yapmanız gereken dikkatini derhal bu yansıtmalara çekmektir.
Terapist A: Sizin terapist, benim de Bayan A olduğumu varsayalım. “Muayenehanede olmak istemediğimi biliyorsunuz ve buraya zorla getirilmiş olmak beni dehşete düşürüyor.” Bu başka bir yaklaşım gerektirmez mi? “Dr.Masterson, sizi görmek için sabırsızlanıyorum” diye kapınızdan giren bir hastaya davrandığınız gibi mi davranacaksınız?
Dr. M: Belki de farkına varmadan onun yansıtmalarını kabul ediyorsunuz. Size tehlikeli bir bölgede bulunduğunuzu ve dikkatli olmadığınız takdirde bir mayına basacağınızı söylüyor aslında.
Terapist A: Bunu fark ediyorum ama onu kaybetmek istemiyorum. Bu kadını tedavi etmenin bir yolunu bulmalıyım.
Dr. M: Bazı varsayımlarınızın doğruluğu tartışılır. Örneğin, onu kaybetmekten bu kadar korkmanız gerekmez. Ben olsam bu durumda farklı davranırdım ama bunun nedeni benim farklı olmam değil, klinik malzemenin farklı olması. Hasta “Dr. Masterson sizi görmem lazım çünkü…” diye geldiğinde “Bu aceleniz neden? Madem bu kadar çok sorununuz var, neden daha önce gelmediniz? Şimdi neden bu kadar korkuyorsunuz?” dersiniz. Bu noktadan başlayarak devam edersiniz.
Terapist A: Müthiş. Ben bunu neden düşünemedim? (gülüşmeler)
Dr. M: İş işten geçtikten sonra oyun kurucu olmaya çalışmak her zaman daha kolaydır. Hastanın tedaviye devam etmesini sağlayan en güçlü unsur, hislerini orada derhal açıklığa kavuşturabilme kapasitenizdir. Bayan A size iki malzeme vermiş; anneliğiyle ilgili suçluluk duygusu ve onaylanma ihtiyacı. Bu ikinci madde, kendi geçmişinizden getirdiğiniz bir şeyleri tetiklemiş.
Terapist A: [Bayan A] Çok kırılgan.
Dr. M: Ve siz ondan hoşlanıyorsunuz. Sorun da bu. Ondan hoşlandığınız için de…
Terapist A: Onu yüzleştirmiyorum.
Dr. M: Evet. Ya da onu mesleki açıdan olduğu kadar kişisel olarak yitirmekten de korkmuşsunuz. Bu da tedavi sürecini etkiliyor. Bu his elbette size özgü değil; kendi eylemlerinizin ve onun duygularının farkında olduğunuz sürece bunda bir kötülük yok. Öncelikle neler hissettiğinizi tespit edin, “Dikkatsizlik edip onu kaybetmekten korkuyorum.” Sonra geri dönüp sorun: “Onu kaybetmekten neden korkuyorum? Böyle hissetmeme neden olacak ne yapıyor, ne söylüyor?” Bu noktadan sonra pek çok farklı yönde ilerleyebilirsiniz. Örneğin, kendimden eminsem şöyle diyebilirim: “Neden sizi kaybedeceğim korkusunu yaşatmaya çalışıyorsunuz bana?” Hastanın yapmaya çalıştıklarının yansıması olarak kendi duygularınızı kullanın. Elbette kendinizden emin değilseniz böyle yapamazsınız; örneğin, hastadan ziyade kendi duygularınızdan kaynaklanan bir depresyon halindeyseniz bunu hastaya yansıtmak uygun olmayacaktır. Karşınızda zeki bir hasta varsa, kalkıp “Bakın, bunlar sizin sorunlarınız. Buraya sizin dertlerinizi dinlemeye gelmedim ki” diyebilir.
Terapist A: Doğru.
Grup: Hasta bunu diyebilseydi zaten tedaviye gelmezdi.
Dr. M: Öyle olmak zorunda değil. Hastanın size olan güveni arttıkça daha alışkın hale gelir ve karşı aktarımınızı yakalamaya başlar. Size komik bir hikaye anlatayım: 66 yaşında, işinde çok başarılı, tüm dünyayı gezmiş bir hasta. Karısıyla yaşadığı sorunlar nedeniyle bana gelmişti. Tedavi sırasında iş için Japonya’ya gitmesi gerekti. Ben Japonya’yı hiç görmemiştim, o yüzden bir sonraki seans için bana tuzak kurmuş olabilir. Bu seansta bana müşterileri eğlendiren geyşaları anlattı. Nasıl banyo yaptırdıklarını, vs. anlattıkça anlattı. Konu o kadar ilgimi çekti ki “Biraz daha anlatır mısınız?” diye üsteledim. Bana ne dese beğenirsiniz? “Benim saatimi harcamayın doktor. Seanstan sonra anlatırım.” Güldüm, “Beni faka bastırdın!” dedim.
35 yaşında bir yeni bir bayan hastam var şimdilerde. Daha 4 yaşındayken anne ve babasını kaybetmiş. Son derece uzak ve çok da güzel; uyumlu, yardıma muhtaç bir hali var. On senedir haftada beş psikanaliz tedavisi görüyormuş.
İnsanları sorunlu bir şekilde manipüle ediyor ve bu hep kendi zararına sonuçlanıyor. Bu soruna eğildik. Bana haftada iki kere geliyor. Psikanaliz yapılmasını istedi. O kadar küçükken ailesini yitirmişti ki bunu kaldırabileceğini sanmıyordum. Uzaklığı da ayrıca bir zorluk teşkil ediyordu. Yine de onun için birşeyler yapmam, sorular sormam, yol göstermem gerektiğini yönünde güçlü bir hisse kapılmıştım. Bu hissi hala içimden atabilmiş değilim. Onun bu yansıtması hiç hoşuma gitmemekle beraber bu yansıtmanın temelini daha iyi anlayıncaya kadar konuyu gündeme getirmemeye özen gösterdim.
Hislerinizin tedavi sürecine karıştığı bir vakayla başetmenin bir çok yöntemi vardır. Fakat genellikle, bir hasta tedavi amacıyla size geldiğinde, bir sorunu olduğunu ve bunu çözmek için size geldiğini varsayarsınız. Bu varsayımı temel alabilirsiniz. Bayan A, o kadar zeki olduğu halde, iki oğluyla ve kendisiyle ilgili sorunlar yaşarken neden baskı altında ve korkmuş halde size geliyor?
Terapist A: Bunu kendisine sormalı mıyım?
Dr. M: Evet. Biliyorsunuz, her zaman şöyle derim: “Hastalarınıza sözlü olarak güven vermeye çalışmayın.” Ancak “Sorunlarına çözüm bulmak için buradayız” şeklindeki söze dökülmeyen varsayım karşı tarafa büyük bir güç ve güven hissettirir. Hasta kendisini bununla özdeşleştirir ve kaygıları hafifler. Bu vaka ise biraz zor. Sevgisine itiraz etmediğinizde ve hasta yapmasını istemediğinizi sandığı şeyi yaptığında siz muhtemelen yansıtmaya boğazınıza kadar batmış durumdaydınız. Nedenini tam olarak bilemiyorum. Hayatının çok erken dönemlerinden kalma deneyimlerini tekrarlıyor gibi.
Terapist A: Bayan A, ailesinin iki çocuğundan biri. Dört yaşındayken anne babası boşanmış. Sonra her ikisi de ayrı ayrı evlilikler yapmışlar. Annesinin de babasının da diğer evliliklerinden birer oğlu olmuş. Anlattığına göre, annesi güzel, soğuk ve mesafeli bir kadınmış. Bayan A ise onu çirkin ve beceriksiz bulan annesi için bir düş kırıklığı olmuş. Başarılı bir iş adamı olan babası buyurgan, fazlasıyla eleştirel ve mesafeli. Çocuklarının görevinin kendisine itaat etmek olduğuna inanıyor. Üvey anne babası daha sıcak, sevgi dolu ve özenliymiş. Bayan A’nın babası aşağılık kompleksi olan bir kadınla evlenmiş ve kızıyla ikinci eşini hep birbirine düşürmüş.
Dr. M: O dönemde Bayan A kaç yaşındaymış?
Terapist A: Buluğ çağındaymış. Bayan A, iki ebeveyn arasında yaşıyormuş. Annesi başından attığında babasına gidiyormuş. Söz dinlemediğinde babası Bayan A’yı bu sefer gerisin geri annesine gönderiyormuş. Bu böyle süregitmiş. Sonra üniversiteden mezun olmuş ve iki kere evlenmiş.
Bayan A’nın kocaları hakkında pek bilgim yok, sadece her ikisinin de evlendiğinde çok başarısız olduğunu ve bu zavallı adamlardan başarılı birer insan yarattığını söyledi – bu da onun büyük gücü sayesinde. Şimdi birlikte yaşadığı adam da beraber eve çıktıklarında işsizmiş. Onun cesaretlendirmeleri sayesinde bu adam da artık iyi bir iş sahibi olmuş. İlişkileri sağlam. Adam çok verici ve özenli.
Terapiyi ilk bıraktığında, çok hasta olduğunu, büyük ihtimalle ne olduğu tespit edilemeyen bir hastalığa yakalandığını söyledi. Birkaç ay sonra pat diye beni aradı. İlk görüşmeye geldiğinde iki gözü iki çeşme, bana ihtiyacı olduğunu, sadece kendisi için beni görmek istediğini söyledi. Ciddi bir öğrenme sorunu yaşayan küçük oğlu özel bir sınıfa alınmıştı ve ilerleme kaydediyordu. Ama kendisi ‘dağılıyor’, kendisinden ve bu çöküntü hissinden bahsetmek istiyordu.
Dağılıyordu, çünkü ailenin dikiş tutturamamış tek üyesi olan üvey kardeşini yanına almıştı. Bayan A 15 yıldır onunla görüşmüyordu – ne olmuştu da şimdi barışmıştı? Ona acımış ve yardım etmek istemiş, çünkü adam kız arkadaşından ayrılıyormuş ve başını sokacak bir yere ihtiyacı varmış. Depresyonda ve işsizmiş. Ama üvey kardeşini yanına almasının asıl nedeni babası ve üvey annesini, yani üvey kardeşinin ebeveynlerini memnun etmek istemesiydi. Onlar da çok güzel işin içine girmişler, arayıp soruyor, zaman zaman ziyaretine geliyorlarmış.
Kendisini kullanan kardeşine karşı büyük öfke duyuyor. Ama babasını ve üvey annesini kızdırmak istemediği için üvey kardeşine ‘git’ diyemiyor. Eski sorunuyla da – sevilme ihtiyacı ve sınır koyamama – başa çıkamıyor. Babasının sevgisini yeniden yitirme düşüncesine katlanamıyor.
Sonra düşünceleri karman çorman oluyor. Oğlundan veya başka üç-dört sorundan aynı anda bahsediyor. Bir noktaya odaklanmasını istediğim zaman da “Aklım çok karışık. Ne düşüneceğimi bilemiyorum. Bana yardım etmelisiniz. Üzüldüğüm zaman herşey birbirine giriyor,” diye yanıt veriyor. Sonra en büyük sorununa, kardeşi konusunda ne yapması gerektiğine geri dönüyor. Tedaviye ihtiyacı olduğunun farkında ama benimle iki haftada bir görüşmek istiyor. Nedenini sorduğumdaysa, çok meşgul olduğunu, fazla sıkıştırılmak istemediğini, ısrarımın sadece üzerinde dayanılmaz bir baskı hissetmesine yol açacağını söylüyor. Konuşması durağanlaşıyor, üzerindeki baskı sesine yansıyor ve çok duygusallaşıyor. Her hafta gelmekten korkup korkmadığını sorduğumda “Belki korkuyorumdur ama yine de geleceğim. Ama haftaya gelemem, arabam olmayacak. Ondan sonra ne olursa olsun haftada bir burada olacağım,” diyor. “Korkmuyorsun,” diyerek kendisini yüzleştirmeye çalıştığımdaysa “Kesinlikle korkmuyorum. Geleceğim, size söz,” diyor.
Dr. M: Bayan A’nın bu direncini yorumlayarak kırma çabanız pek işe yaramayacak.
Terapist A: Neyi eksik yapıyorum ben?
Dr. M: Ona doğrudan tedaviden korkup korkmadığını sorduğunuzda, bu direncin zararlı etkileriyle yüzleştirmek yerine direnç gösterme nedenini yorumlamış oluyorsunuz.
Ben olsam şöyle bir şeyler söylerdim: “Siz ne yardan ne serden geçiyorsunuz. Mesela, yardım istiyorsunuz ama tedavinin gerektirdiği şekilde her hafta gelmeye razı olmuyorsunuz. Erkek kardeşinizle ilgili olarak da aynı durum geçerli; kardeşinizin dertleriyle uğraşmak zorunda kalmadan babanızın sizinle ilgilenmesini istiyorsunuz. Bu da imkansız gibi görünüyor, böylece sıkışmış oluyorsunuz. Burada da benzer bir durum meydana getiriyorsunuz. İki haftada bir gelmek istiyorsunuz ama bu istediğiniz sonuçları elde etmek için yeterli olmayacaktır.” Ben olsam Bayan A’nın korkusunu şimdilik gözardı ederdim.
Terapist A: Peki, bunu bir denerim.
Dr. M: Ayrıca hastanızın histerik bir örtüsü bulunuyor. Duygulanımı incelemeye kalkarsanız, duygulanımı öyle dramatik hale sokacak ki, gerçek hislerle bunların dramatize edilmiş halleri ayırt etmekte zorlanacaksınız. Mesela, ben “korku” sözcüğünü nadiren kullanırım, çünkü bu insanları daha da korku dolu hale getirir. Onun yerine “kaygı” sözcüğünü kullanırım. Bu hastalar sizin ikincil sürecinizle özdeşleşirler: Korku duymaya başladıklarında hislerini dramatik hale sokmak veya eyleme vurmak yerine hislerini tahlil etmeyi öğrenirler. Dramayı zaptetmeyi ve kaygı olarak görmeyi öğrenirler.
Terapist A: Ama Bayan A ile bir seans başlı başına bir film gibi. Bu yüzden ondan o kadar hoşlanıyorum.
Dr. M: Çok eğlenceli olabilir. Ama hiç durmayacakmış gibi konuşmaya başladığında elinizi kaldırıp “Bir dakika, bu kadar hızlı anlatırsanız sizi takip etmem mümkün değil. Sizi böyle nefes almadan konuşmaya iten hisler nedir?” diyebilirsiniz. Hislerinden daha doğrudan bir şekilde bahsetmesini sağlayın. Onu ‘kötü’ göreceğinizi düşündüğü için sıkıntısını dramatize ettiği çok açık. Oğlunu yatılı okula göndermedi, ardından terapiyi bıraktı. Ona söylememiş olsanız dahi kendisine dair kötü bir imge beslediğinizi biliyor. Bu durumu sıkıntısıyla geçiştirerek sizi göreve çağırıyor ve biliyor ki ondan nefret etseniz bile bu görev anlayışıyla onu tedavi edeceksiniz.
Grup: Bu şekilde hissediyorsa neden geri geliyor o zaman?
Dr. M: Neden başka bir terapist bulmuyor? Tedaviye kendi isteyerek değil zorla gelmesiyle aynı nedenden ötürü. Terapist A ile ilk görüşme nasıl kötü geldiyse bir başka terapistle daha da kötü olabileceğini düşünüyor.
Terapist A: Bundan sonra kendisini haftada bir göreceğim.
Dr. M: Eğitimimizden başka bir şeye dayanarak uygun bir hipotez geliştirebilecek durumda değiliz henüz. Elimizde yeterli veri yok. Ama, Bayan A’nın tedaviye devam etmesi halinde bu eksiğimiz ortadan kalkacak. Neden ve nasıl bir yıkım halinde olduğunu anlayabilmek için size geri döndü. Şu anki hali kaygılı, depresif, düzensiz mi?
Terapist A: “Delirmek üzereyim, dağılıyorum. Bu tam bir felaket olur, çünkü bütün ailemin temel direği benim. Dağılmamam lazım, ben olmadan hiç kimse hayatını sürdüremez. Durup durup ağlıyorum, gün geçtikçe daha da allak bullak oluyorum,” diyor.
Dr. M: Hastanızın dikkatini çekmeniz gereken nokta, kendi hedeflerine aslında zararı dokunan o hisler. “Babamın ilgisini çekebilmek için tuttum kadeşimi evime aldım. Şimdiyse kardeşim beni deli ediyor ama babamın ilgisini de kaybetmek istemiyorum,” diye ifade ettiği şikayetinin, sorunu bütünüyle ortaya koyduğunu gösterin. Aslında babasının sevgisini kazanmıyor. Baba büyük ihtimalle yalnızca oğlu nedeniyle ilgi gösteriyor.
Terapist A: Aslında o da bunu farkında ama hiç yoktan iyidir diye düşünüyor.
Dr. M: Hiç yoktan iyi midir gerçekten? Eğer öyleyse, neden? Ona sorun. Neden babasından ilgi görmek kardeşine katlanmaya değer onun için? “Kaygı ve depresyon içerisinde” dağılıyor, çünkü bu ailevi durum dile getiremediği müthiş bir öfkeye neden oluyor. Patlayacak olsa, kardeşi evden gidecek, kendisi de babasının ilgisinden mahrum kalacak. Öte yandan, hastanız size bu şekilde sunsa bile, siz patolojik çözümleri gerçek veya uyumsal veya etkili olarak kabul edemezsiniz. Sorun ona: “Kardeşinizi sizde kalsın diye davet etmeden önce bu kadar zorlanacağınızı öngörmüş müydünüz? Onu neden bu kadar istekli bir şekilde evinize çağırdınız?”
Terapist A: Kardeşinin bu kadar rahatsız olduğunu düşünmüyordu diye biliyorum.
Dr. M: Bütün ailenin bunu bildiğine eminim. Sadece bunu düşünmek babasından ilgi görme fantezisini bozuyordu, hepsi bu. Nasıl giderek daha fazla üzüldüğünü ve yaptığını telafi etmek için gereken adımları atamaz hale geldiğini gösterin ona. Kendi çelişkileri ve duyguları dışında ortada somut bir gerçeklik olmadığını gösterin. Mesela, “Babamın benimle işi olmaz,” derse, siz de ona, “Bu fikre nereden kapılıyorsunuz?” diye sorun. Size hikâyesini anlattığında, “Kafam karıştı. Babanızın sizinle ilgilenmediği yönünde anlattıklarınız ile bu ani sevgi hali arasında bir bağ kuramadım,” diyebilirsiniz. Temelde patolojik olan bir çözüme itiraz ediyorsunuz burada. Elbette bunu ona doğrudan aktaramazsınız. Onun yerine, itiraz edin ve irdeleyin. Üç kuruş kâr edeceğim diye beş kuruş zarar ediyor değil mi?
Terapist A: Kesinlikle.
Dr. M: Ama ona soracak olsak “Bu kadarcık ilgi bile hiç yoktan iyidir” der.
Terapist A: Bunun patolojik bir durum olduğunu mu söylüyorsunuz?
Dr. M: Evet. 40 yaşında başarılı bir anne, iki oğlu, iyi bir erkek arkadaşı varken neden aslında yanılsamadan ibaret olan bir şeyin peşinde bunca huzursuzluğa katlansın ki? İlk terapötik hedefiniz, “olmayan bir şey, bir hayal uğruna kendisini heba ettiğini” anlamasını sağlamak olmalıdır. Yüzleştirmek, sorular sormak ve hayatı hakkında düşünmesini sağlamak suretiyle ya tedavi zaten o yönde ilerleyecek ya da o buna direnecektir.
Grup: Ama nihayetinde babasıyla arasındaki ilişkinin bir yanılsama olduğunu fark ettiğinde ve içindeki öfkeye gerçekten temas ettiğinde yaşayacağı terk depresyonu içerisinde bu kaybın asla telafisi olmadığını anlamasını nasıl sağlayacaksınız?
Dr. M: Bu intrapsişik durum çok sonra ortaya çıkacak. İlk olarak, intrapisişik duruma karşı uzun erimli bir savunma olan çevresel etkileşimin icabına bakmamız gerek. Bu fark ediş ve sonrasındaki eylemlerin terk depresyonuna yol açacağından şüpheliyim. Daha fazla bilgiye ihtiyacımız var, çünkü ortaya koyduğu savunma mekanizmaları kocaları, çocukları ve erkek arkadaşı ile iç içe geçmiş durumda.
Terapist A: Erkek arkadaşına çok bağlı. Nedenini bilmiyorum. Bayan A, paranoid değilse de kesinlikle çok şüpheci. Kendisine görüşmelerimizi kaydetmek istediğimi, bu görüşmeleri sonradan dinleyebilirsem bunun tedavi süreci açısından kolaylık sağlayacağını söyledim. Bu aslında kısmen doğruydu; ama kayıt istememin bir diğer nedeni de süpervizyondu. Kayıtları kullanmak istememin bu gerçek nedenini ondan saklamış olmak beni utandırıyor. Ama bunu ona söyleyemem.
Dr. M: Neden?
Terapist A: Buna müsaade etmek ona bir tehdit gibi gelir. Mesela, bir taraftan iyi bir işi var ama kendisini abartılı bir şekilde önemli görüyor.
Dr. M: Hastanızın iznin almak konusunda şüpheleriniz varsa bunu yapmayın. Süpervizyonun yararlı olacağını ve süpervizörünüzün bu kayıtlara ihtiyaç duyduğunu söyleyebilirsiniz. Hastanız kabul etmiyorsa kendinizi bu duruma sokmayın, çünkü bu hem hislerinizi hem de işinizi etkileyecektir.
Terapist A: Görüşmeleri aklımda tutayım, bunu mu diyorsunuz?
Dr. M: Not tutun. Hastanın ağzından her çıkanı değil elbette ama bilgi alışverişlerini not edebilirsiniz, onun söylediği birşeye verdiğiniz cevap ve hastanızın buna karşılık olarak ne söylediği gibi.
Terapist A: Aynı zamanda hem terapiye hem de yazmaya odaklanabilir miyim bilmiyorum.
Dr. M: Bu sorun olur mu? Hasta ödüllendirme birimini size yansıtırken zaten başka birşeyle ilgilenmeye hakkınız yok. Sürekli tetikte ve farkında olmalı, hastanın söylediği her kelimeye odaklanmalısınız, aksi halde hastanızın sinirleri bozulacaktır. Ama not almaktaki maksat sonradan gözden geçirerek tedavi süreci üzerine çalışabilmek. Bunun bir ‘ihlal’ olduğunu size düşündüren nedir?
Terapist A: Bayan A en zayıf noktamı keşfetti ve bunu kullanıyor. Beni bu şekilde kontrol ediyor.
Dr. M: Bir sonraki görüşmenizde kontrolün elinizde olduğundan emin olun. Ne olacağını önemsemeyin. Çekip gitmesi bile iyi olabilir.
Terapist A: Hangi görüşme? Onu bir daha asla göremeyeceğim ki.
Dr. M: Bunu nereden biliyorsunuz? Dahası, neden bu kadar endişeleniyorsunuz? Geri gelmezse, tedavi için yeterli kapasiteye sahip olmadığındandır. Konuşmanın gelişigüzel akışından vazgeçin ve “baskıya” dayanma yetersizliğini sorgulayın. Ona deyin ki “Davranışlarınızın elde etmek istediklerinizle uyuşmadığını gösteriyorum size. Neden bunu bir eleştiri olarak değerlendiriyorsunuz? Neden bunun bir yardım eli olduğunu görmüyorsunuz?”
Terapist A: O zaman anne babasının kendisini hep çok eleştirdiklerini söyleyecektir.
Dr. M: Siz de o zaman dersiniz ki “Ailenizin eleştirileri sizi o kadar hassaslaştırmış ki artık yardım amaçlı söylenenlerle eleştiriyi ayıramaz olmuşsunuz. Kendinizi tanımak çok faydalıdır – şimdi devam edelim.” Kendi yansıtmalarını hastaya sürekli geri döndürün.
Terapist A: Evet ama bu bahsettikleriniz benim alışık olduklarımdan farklı malzemeler. Bunlara da alışmam gerek.
Dr. M: Pekala. Hepimizin kusurları olabilir. Ama bir terapist hata yaptığında hastası onun da kırılganlıkları, zayıflıkları olabildiğini görür. Daha yüzleştirmeci bir tavır sergilediğiniz zaman da bu sefer hastanız sizi yansıtmalarını kabullenmeye zorlayabilir. İşte tam da bu noktada belli bir tür karşı aktarıma karşı uyanık olunmalıdır. Daha sonra, hasta yeniden direnme ihtiyacı gösterdiğinde aynı karşı aktarımı oluşturmaya çalışır çünkü önceden deneyerek bunun işe yaradığını görmüş bulunmaktadır.
ÖZET
Bu bölümde, karşı aktarım konusu -çaresizlik nedeniyle terkedilmekten duyulan korku- ele alınmış, bu karşı aktarımın bir terapisti kendi duygularını rahatlatmak için terapiyi tehlikeye atmak pahasına hastasının ödüllendirici birim yansıtmalarını göğüslemeye nasıl itebildiği görülmüştür.
Karşı aktarım fark edilerek kontrol altına alındığında hastanın asıl sorunları da tespit edilebilir; bir anne olarak oğluyla ilgili suçluluk duyguları ve babası ile erkek kardeşi arasında sıkışıp kalmış olmak. Bu, tedavinin öncelikli hedefini oluşturur ki terapötik ittifakın oluşturulabilmesi için gereken uygun teknik [yüzleştirme] bu şekilde tespit edilir.
Bu tür bir karşı aktarım çaresizliği ve bunun savunması, diğer bir deyişle hastanın ÖNİP yansıtmalarını kabulleniş yaygındır ve anlayış göstermek, arkadaşça davranmak gibi toplumsal veya insani nedenlerle mantıksal zemine oturtulur. Oysa ki, bu mantıklı açıklamalar, terapistin kendisini geçmiş travmalarına karşı korumak için kullandığı yansıtmaların perdesidir. Terapist, aslında hastasını düşündüğü için değil, kendisini kötü hissetmemek için hastaya iyi davranmaktadır.
Devamını okuyun:
http://yayin.psikoterapi.com/index.php?route=product/product&path=60_36&product_id=384