Şizoid hastanın iç psişik yapısını incelemek, şizoidliğin öz doğasını, kalbini incelemektir.

Belirli şizoid paradigması nedir? Diğer bir deyişle, şizoid nasıl durumları tecrübeliyor ki bağlanmanın işleyen bir modeline dönüşebilsin? Bağlanmamanın anksiyetelerini ve korkularını engellemeye çalışırken, bağlanmanın faydalarını kazanmak için şizoidin ne tür bir anlaşmayla uzlaşması gerekir?

Bu soruların cevapları hastaları dinlemekten geçer. Bilimsel kaçamak noktaları çok fazla ve aşikardır. Birisi ne kadar çok hasta dinleyebilirse, bununla birlikte, cevaplar da o kadar çok kesin ve uygulanabilir hale gelir.

Masterson, borderline ve narsisistik modellerin doğasını net bir biçimde tanımlamıştır. Borderline bozukluğu için temel paradigma; gerileme için ödül, benlik etkinleştirmenin karşısında geri çekilme (Masterson, 1978). Narsisistik bozukluk için, temel model; “Ben mükemmelim ama senin bunu doğrulamana ihtiyacım var.” Ya da “ Sen mükemmelsin, ve ben senin mükemmelliğinin parıltısında güneşlenebilirim” (Masterson, 1981, 1993).Şizoid birey için, anlaşma yapmanın uzlaşma süreci, diğer hiçbir kendilik bozukluğunkine benzemez. Şizoid problemin doğası kendine hastır. Narsisistik bozukluğu ve borderline bozukluğu olan kişilerin aksine, uzlaşma gerçeği ya da görevi, şizoid hastaya aşılamaz olarak gözükür. Şizoid hasta şunu sorar: “Herhangi bir uzlaşma mümkün müdür? Şizoid hasta için, bir iletişim ağının varlığı kuşkuludur. Bu gelişimsel dönemlere yerleştirilebilir. Yaklaşım zamanındaki zihinsel işlevsellik ilkesi, kendilik ile nesne temsilinin ayrışmasını ileri sürer, böylece benzer düşüncelilik daha fazla varsayılmaz. Daniel Stern (1985), bu yeni zihinsel durumu, ayrı fakat koordine edilebilir zihinler teorisi olarak tanımlamıştır. Her iki teori de yaklaşım ihtiyacını ya da nesne ile yeni bir tarzda (yeni anlayışlar ve anlamlar geliştirmelidir) koordine olmayı vurgular. Bağlanmak, koordine olmak ya da paylaşmak için bir iletişim sistemi yerinde olmalıdır.

Bir anlaşmaya uzlaşmak için, uzlaşma masasına iki tarafın da gelmesi gerekir. Bir telefon görüşmesini tamamlamak için, iki insan olmalı, iki telefon ve bilginin üzerinden akacağı bir tel. Borderline ve narsisistik hastalar, iletişim ve uzlaşmanın olasılığı hakkında temel bir inanca sahiptir. Metaforlarla devam ederken, bu iki kendilik bozukluğuna sahip olan bireyler uzlaşmanın mümkün olduğuna inanır, yani genellikle uzlaşma masasına gelen (her zaman istekli olmasa da) iki taraf da mümkündür, ve çalışan bir teflon hattı vardır. Eğer çağrı gönderilirse, birisi cevap verecektir. Narsisitik ve borderline bozukluğu olanlar için esas problem, uzlaşma eyleminde değil de uzlaşmanın doğasındadır. Bu bozukluklarda, her iki tarafında uzlaşmaya net bir gündemle gelmesi ve bu gündemi empoze etmek istemeleri problemin ortaya çıkma sebebidir. Gerçek bağlanma, koordinasyon ve paylaşma, çatışmalarla ve çatışmalara verilen tepkilerle yerini değiştirmiştir. Narsisistik ve borderline hastalar için uzlaşma varsayılan süreç daha önceden tanımlanan paradigmalardır. Aslında, “ al ya da git” için bir ifadedir ama her şeye rağmen bir ifade.

Şizoid hasta için, temel problemler oldukça farklıdır. Bir iletişim ağının yerinden olduğuna dair hatta ağır risk ve tehlike almadan bir iletişim olacağına dair h.iç inanç ya da temel varsayım yoktur. İlkel ızdırap ya da tasvir edilemez anksiyete (Winnicott,1965) tamamen izolasyondur çünkü herhangi bir iletişim yöntemi yoktur. Şizoid hasta için duygusal deneyimin yoğunluğunun, diğer herhangi bir kendilik bozukluğuna eşlik eden yoğunluktan az kalır yanı yoktur. Şizotipal hasta için olası ızdırap ya da anksiyete; umutsuzluk için olabilecek en derin deneyimi beraberinde taşır.

“1776” isimli Broadway showunun bir şarkısında şöyle bir nakarat vardır: “Orada birisi var mı? Kimse umursuyor mu? Benim gördüğümü gören başka biri var mı?” Bu sorular, narsisistik ve borderline hastaların aksine, şizoid çatışmanın kalbindeki problemleri izah etmektedir. Narsisitik hasta, kendi gördüğünü başkalarının da görmesini sürekli olarak talep eder (tek-fikirlilik, birleştirici, kaynaştırıcı). Borderline hasta, sürekli olarak “ Kimse umursuyor mu?” sorusunu sorar ve umursayana birinin olmasını garantilemek gerekli için ne gerekiyorsa yaparak, hayatını bu yönde düzenler. Şizoid hasta ilk ve en önemli olarak şu soruyu sorar: “Orada birisi var mı?”

Narsisistik ve borderline bozukluğu olanlar için, iletişim ağının öbür tarafında birisi vardır. Görev, iletişimin ve koordinasyonun belirli durumlarını keşfetmektir, bu, hastanın kabul, onay ve doğrulama algısı deneyimlemesine izin verecektir. Narsisitik ve borderline bireyler, yaşamları boyunca, bu kabul, onay ve doğrulamayı koruyabilmek için sonu gelmez manevralar, entrikalar ve şemalar serisi için çabalarlar.

Borderline ve narsisistik bozukluğu olanlar, istedikleri ve ihtiyaçları olan kaynakların ve ödüllerin kilidini açacak anahtarı bulmak esas problemdir. Şizoid hastalar için, anahtarın varlığı bir muallaktır. Şizoid hasta için, borderline ve narsisistik hastadan, çok daha fazla umutsuz şekilde kişilerarası durumun meseleleri vardır.

İşlerin bu umutsuz durumu nasıl doğmuştur? Erken ebeveyn-çocuk etkileşimin doğasında bu nedir ki bireyi bağlanma olasılığı konusunda neredeyse ümitsizliğe kadar itiyor? Hepsinin olmasa bile, çoğu şizoid hastanın öznel deneyimi; bağlanma çabalarının boşa olduğu ve aldırmazlık ya da ilgisizlik ile karşı karşıya geldikleri şeklindedir. En kötüsü, şizoid hastanın deneyimleri korku ve yönlendirilme, zorlama ya da el konulma ihtimali doludur, ve böyle olmaya devam edecektir. Şizoid hastanın öznel deneyimi, sağlıklı ya da patolojik olarak aile sisteminde hayati bir çark olmak değildir, daha ziyade,;kişiliksizleştirme, kişisel ilişkileri kesme fonksiyonudur. Bir amaç ya da herhangi bir amaç için çağrılabilecek ve sonra tekrar arka rafa emanet edilecek ta ki bir daha ihtiyaç duyulana dek. Çocuk olarak, şizoid hasta ebeveynden bir cevap tecrübe etmiştir – bir bakış, bir ipucu – . Kafa karıştırıcı olan bir cevap, ve hasta bunu yorumlayamamıştır ve bunu duygusal oryantasyon (Kişinin çevreye oranla kendi durumunu değerlendirebilmesi) için kullanmıştır. Ya da şizoid hasta bir tepki deneyimlemiştir,; aynı şekilde bir duygusal tepkiyi ya da duygusal bilgiyi aileye gere uyguladığı için, neredeyse aşağılayıcı, bir bakış deneyimlemiştir. Her iki durumda da, geri dönmeyen iletişim deneyimi vardır.

Bu durumdaki bir çocuk, kendi donanımları ile bırakılmıştır. Geleceğin şizoid hastası için önemli problem; hayattaki bu kritik dakikalarda, çocuk kendi kendine karar veremediği durumlarda, aslında çocuğun diğerinden fiili veri talep ettiği durumlarda, ipucu ve cevap temin edecek diğer kişinin olmamasıdır. Şizoid hastanın deneyimi; kabul, doğrulama ve onay alması için ne yapılması gerektiği hakkında çocuğu bilgilendiren sürekli bir uzlaşma örüntülerinden biri değildir. Sürekli örüntü olabilmesi için belirli zamanlarda, belirli sebep ya da uyak olmadan, belirli işlevleri sergilemesi gerekir.Onay, kişinin yapılmasını istenen durum karşısındaki müsaitliği ile verilmektedir. Bir hasta bunu ailesinin bir “ insan el süpürgesi” olmakla tanımlamıştı. Şöyle tanımladı;” sessizce dolapta asılı duran. Görülmez ya da duyulmazdım. Ama bir şey yapılması için bana ihtiyaç duyduklarında – değişik zamanlarda değişik şeyler – çağrılırdım, dolaptan çıkarılırdım, kullanılırdım ve sonra geri kaldırılırdım.” Bu, kendi deyimiyle bir “ arka-raf varoluşuydu”.

Şizoid hasta işlevlerini iyi yerine getiriyordu ve muhtemelen böylece kendilik-değeri hissini deneyimliyordu. Bu bir çok, muhtemelen çoğu, şizoid hasta için doğrudur. Aslında, bu bağlamda, işlevin düşüncesi, duygudan yoksun bir tanedir. Şizoid hastanın kendilik-değeri deneyimi, kişiler arası duygusal doğrulamadan yoksundur.

Şizoid hastaların deneyimi sanki yaşamıyorlarmış, içinde büyüdükleri ailenin dinamik bir parçası değillermiş gibidir. Şahsına özel duyguları olmayan nesneler gibi davranıldıklarını, yapmaları istenen değişken amaçlar için kullanıldıklarını ve idare edildiklerini deneyimler. Şizoid hastalar bu tür tecrübelerini anlatırken belli başlı bazı metaforları tekrar ve tekrar kullanırlar, örneğin kukla ya da android gibi hissetmek veya en sıklıkla kullanılan, köle gibi hissetmek. Geleceğin şizoid hastası, çocukluğunda dış geri bildirimden çok daha fazla ve daha fazla iç geri bildirime güvenmeye başlar.

Eğer bir birey, kendi davranışları karşısında diğer kişiden gelecek, belli bir derece, kabul ve doğrulanmayı bir kenara bırakın, sadece onayı rahatça tahmin edemiyorsa, o zaman bu birey belli bir derece kabullenmeyi sağlama almak için, diğer kaynaklardan gelecek ipuçları ve geri bildirimlere yönelmeye zorlanır. Aksi takdirde, birey hayatı; atılan taşın hiçbir zaman dibe ulaşamadığı, cevap yaratmadığı, ve çevreden hiçbir eko alamadığı sonsuz bir dizi bölüm olarak deneyimler. Bu doğasında korkunç olay tecrübe, sonsuz dek düşmenin başlıca ızdırabına benzer (Winnicott, 1965, s.76).

Bir çok şizoid hastanın hikayesinin bir parçası olan bir olgu, tanımlanan öznel deneyimin benzerini çarpıcı olarak belirtir ve tasdik eder. Şizoid hatalar, latent yaşlar civarında, – genellikle yedi ile dokuz yaşlar arası -, ne yaparlarsa yapsınlar, bekledikleri ve ihtiyaç duydukları; onayı, doğrulanmayı ve kabulü ebeveynlerinden bekleyemeyecekleri gerçeğinin farkına varırlar. Bu bir seferlik bilinçli farkındalıktır, hikayesindeki yapılanmanın bir parçası olan geçmişi kapsayan bir farkındalık değildir. Hastalar, bir anlığına ebeveynlerinin onları sevmediğini ve ebeveynlerinin sevgisini geri kazanmak için yapacakları bir şeyin kesinlikle olmadığının bilinçli duygusunu belirtirler. Bu deneyim şizoide özgüdür.narsisistik ve borderline bozukluklar kesinlikle ulaşılamaz olan kaynakların hazine sandığını açmak için sınırsız çaba sarf etmeleri ile betimlenirler. Bu çabaların durma noktası yoktur. Şizoid hasta için, bu tür çabalar; ailenin müsait olmama deneyiminin gerçekliğinden kaçmayı da göz önünde bulundurmalıdır.

ÖRNEKLER

Aşağıdaki kısa ve öz hikayeler, sıklıkla şizoid hastalardan duyulan geçmiş hikayelerinin çeşitlerini örnekler. Psikopatolojinin diğer hiçbir türü ile bağdaşmazlar. Patogonomik şizoidin hikayesi yoktur. Ancak, şizoid bozukluğu olasılığına yönlendiren ve tahmin yürüttüren prototip deneyimler mevcuttur.

Bayan J. Vakası

Bayan J., kronik öngörülemezlik ve tutarsızlıkla özdeşleşmiş bir aileye doğmuştu. Ailesi sürekli olarak değişik topluluklar tarafından işe alınan ve kovulan bir bakandı, ve ailenin bir çok kez taşınmasını gerektiriyordu. Annesi “birçok kez sinir krizi” geçiren, kafası çok dağınık biriydi. Bayan J, her iki ebeveynin de, hiçbir zaman onu gerçekten duymadığını ve anlamadığını hissediyordu. Üç yaş civarında, bağırsak tıkanıklığı ameliyatı geçirmişti ve ebeveynlerinin hastanede ona; eğer ağlarsa, eve geri dönemezsin dediklerini anımsadı. Annesinin en ciddi ataklarının sonuncusunu, Bayan J, sekiz yaşındayken geçirdiğini ve bundan kısa bir süre sonra babasının aileyi terk ettiğini belirtti. İşte o noktada, ailesinden, herhangi bir tutarlı dengece ve daha da önemlisi sevgi alabileceği umudundan tamamen vazgeçmiştir.

Bay J. Vakası

Bay J. Boğularak doğduğunu anlatıyor – göbek bağı kordonu boynunun etrafına dolanmıştı. Bu, bütün çocukluğu ve muhtemelen bütün hayatı için bir metafor olarak hizmet etmiştir. Babasını sessizce ızdırap çeken, pasif biri olarak tanımlıyordu, ve “annem çevresindeyken, erkek gibi davranmaya korkan” biri olarak tasvir ediyordu. Annesi çoğunlukla istikrarsız ve kızgındı. Bay J, annesinin öfke patlamalarını engellemek için, annesini neyin tetiklediğini anlamak için çok çaba harcadığını hatırlıyor.Hiç bir şekilde annesinin sözel ve sıklıkla fiziksel şiddetini engelleyemiyordu. Yedi yaşındayken, “ebeveynlerini daha fazla sevmeme” kararı almış ve sonradan da bu karara bağlı kalmış.

Bayan M. Vakası

Bayan M. Erken çocukluk dönemine ait bir anısını hatırlıyor; beşiğinde ayakta durup ağlarken, annesinin arkasını dönüp odadan ayrılmasına dair bir anı. Bu anı, hastanın bütün geçmişinin içine işlemiştir. Hastanın iki ile beş yaşındaki dönemi arasında, ebeveynlerinin onu yalnız olarak uzun süreler bıraktığına dair bulgular vardı. İki ebeveyn de çok dindardı ve Bayan M.’nin, ailesinin dini grubu dışındaki kişiler ile bağlantı kurmasına izin yoktu. Ailesinden yabancılaştığını, babasından korktuğunu ve annesinden rahatsız olduğunu hissetmişti. Kendisini korkmuş, utangaç ve çocukluğu boyunca hiç arkadaşlık kuramayan biri olarak tanımlıyordu. Bu örneklerden , şizoid hastanın aile geçmişinde, çocuğun erken, biçimlendirici yıllarında, aile ve ebeveynler arasında ağır kronik uyum eksikliğine rastlanmaktadır. Orada birisi var mı? Birisi umursuyor mu? Benim gördüğümü başka biri görüyor mu? Şizoid hastanın yaşamı boyunca, bu soruların üçünün de cevabı genellikle hayırdır. Tanımlanan gelişimsel ve geçmiş durum meseleleri ile, ortaya çıkan şizoid hastanın içi psişik yapısının doğası nasıl olacaktır?

İÇ PSİŞİK YAPILAR

Şizoid hastanın iç dünyası bölük nesne ilişkileri birimlerinden oluşur. Bölme zihinsel işlevin normal bir hali ya da karmaşa ve kaosu düzenlemek içim çağrılan bir savunma işlevi olsa da, burada konu ile ilgili değildir. Önemli olan, bölmenin aynı anda her yerde olan klinik bir olgu olmasıdır. Karşılaşılan deneyimlerin büyük çeşitliliğini düzenlemede kullanışlı bir yöntemdir. İnsan yavrularının tecrübeyi iki sınıfa ayırma eğilimi vardır, ya da en azından böyle yapmak, klinik açıdan hastayı kavramlaştırmaya yardım eder. İçselleştirilmiş nesne ilişkilerinin düzenlenmesi, bu kavramı kullanışlı yapar. Temsili dünyanın düzenlenmesi iki ana şablona bölünmüş olarak görünebilir. Birinci şablon, başarılı bağlanma ya da ilişkininkidir, ki bu da bağlanma birimi olarak ifade edilebilir. Bu birim, bireyin diğerlerine bağlanma tecrübesinin bir parçası olan, diğer insanların en azından onayını, en iyisi olara kabul ve doğrulamasını kazanmak veya stoklamak için o davranışları, duyguları ve eylemleri tanımlar.İçpsişik ve kişilerarası yaşam deneyiminin bir şablonu daha vardır. Bu tecrübeler başarılı bir bağlanmaya ulaşmanın ya da bağlanma durumundaki aksaklıkların etrafında belirginleşir. Temel bağlanmamanın şablonu ve ilintili nesne ilişkileri birimi, bağlanmama birimi olarak adlandırılabilir. Diğer bir deyişle, içpsişik be kişilerarası kişisel hayatta,ne kadar koşullu olursa olsun, başkalarına bağlandığını hissetme durumu vardır, ve sonra yakında çıkacak bir onay, doğrulama ya da kabullenme olmayınca diğerlerinden bağlantısız hissinin durumu vardır.

Basit ikiye bölme (bölme) kendiliğin bozuklukları da dahil, bütün ilişkilerde söz sahibidir. Sağlıklı ilişkilerin çoğunda ya da kendiliğin bozukluğunun göreceli başarılı olanlarında, bağlanma durumu ( bağlanma biriminin göreli sürekli aktivasyonu) standarttır. Bağlanmada ya da ilişkideki duraklamalar çok nadir, kısa sürelidir ve kolayca tamir edilebilir. Bir çok kendilik bozukluğunda, bağlanma biriminin temelleri sağlıksızdır ve bağlanmadık duraklamalar sıktır, uzun sürelidir ve birimi, ödüllendirici nesne ilişkileri birimidir (RORU) ve bağlanmama birimi de geri çekilen nesne ilişkileri birimidir (WORU). Narsisistik kendilik bozukluğunda (Masterson, 1981), bağlanma birimi, omnipotent nesne/gösterişli kendilik birimidir ve bağlanamama birimi de saldırgan nesne/boş kendilik birimidir. İki birimin de halen ilişkisel birimler olduğu vurgulanmalıdır. Bağlanmama birimi anksiyete ve rahatsızlık ile ortaya koyar, ayrılma ile aynı değildir.

Kendiliğin şizoid bozukluğu için bölme nesne ilişkilerinin doğası nedir? Narsisistik ve borderline kendilik bozukluklarında olduğu gibi basit bir bağlanma ve basit bir bağlanmama birimi vardır. Şizoid hasta için nesneye bağlanmanın ve ilişkilenmenin, zorluklarından ve tehlikelerinden bahsettikten sonra, bu bakış açısında, yukarıdaki beyan şaşırtıcı gözükebilir. Aslında, o zorlukların ve tehlikelerin hiçbir tanımı, insan ilişkilerindeki nesne ilişkilerinin motivasyon önceliğini yalanlamaz. Şizoid hastanın, nesne ilişkileri ile ilintili memnuniyetlere ulaşmak için yaradılıştan gelen bir ihtiyacı vardır. Nesne ilişkileri için olan uğraşın – diğerlerine ulaşabilme ve tutunabilme arzusunun – herkeste olduğu kadar şizoid hastada da motivasyon gücü vardır.

Şizoid hasta için temel bağlanma birimi efendi(köle birimidir, temel bağlanmama birimi de sadist nesne/sürgündeki kendilik birimidir.Şizoid hastayı esas olarak tanımlayan ilişkisel birim, sadist nesne/sürgündeki kendilik birimidir. Böylece, bu bağlamda; şizoid hasta ile narsisistik ve borderline bozukluklar arasında dikkat çekici bir fark vardır.

Şizoid hasta için “ev” bağlanmama birimidir. Bu tür hastalar genellikle sadist nesne/sürgündeki kendilik birimi içinde “yaşarlar”. Şair Robert Frost’un söylediği gibi, “Ev, gitmek zorunda olduğunda, senin içeri alındığın yerdir.” Şizoid hastalar için, gitmek zorunda oldukları yer sürgündeki kendiliktir ve burada onları her zaman güvenle içine alacaktır. Oysa, diğer kendilik bozukluğu olan hastalar, sürekli olarak, bağlanma deneyimleri içinde yaşamak için çırpınırken (RORU ya da omnipotent nesne/gösterişli kendilik birimi), şizoid hastanın ilk ve birincil endişesi sadist nesne/sürgündeki kendilik birimi içerisindeki varlığını güvende ve sabit tutmaktır.

İlişkisel birimin sadist nesnesi, bariz bir şekilde, şizoid hastanın aşağılayıcı, mahrum edici ve yıkıcı kişilerle olan deneyimleri ile beslenmektedir, genişlemektedir. Nesnenin sadistliği, şizoid hastanın kişiliksizleştirilmiş hissinin derecesi ile orantılıdır. Birçok şizoid hastanın hikayesi kronik ihmal, terk edilme ve fiziksel ya da sözel şiddetin örneklerini içerir. Sadizmin (kötü uyumsuzluk) yoğunluğu ve yayılması, patolojinin şizoid boyutunda, patolojik dışavurumun sürekliliği kavramına katkıda bulunan iki net faktördür. Şizoid hastayı daha az esnek ve daha fazla katı korunmacı kılan tecrübeler, daha alçak seviye bir bozukluğun tezahürü olarak sonuçlanır. Diğer bir deyişle, uyumsuzluk/sadizm ne kadar fazla ise, bağlanama biriminin bağlanma birimine göre oranı daha yüksek olacaktır ve uyum sağlayıcı sosyal işlevsellik seviyesi de daha az olacaktır. Sadist nesnenin fark edilen art niyeti, bağlanma çabalarının cesaretini kırar. Art niyetin niteliği, borderline hastanın içinde bulunan geriçekilme nesneye ve narsisistik bozukluğun içinde bulunan saldırgan nesneye göre değişiklik gösterir. Şizoid hastanın nesneye teklif edecek gibi gözükmesi, herhangi belirli bir ödül tarafından değiştirilmemiştir. Borderline hasta nesneye duygu durumlarını dengelemede yardımcı olabilirken ( özellikle de nesnenin kendi depresyon ve ayrılma anksiyetesi), ve narsisistik hasta nesneye kendilik değerini ve öz saygısını dengelemede yardımcı olabilirken, şizoid hasta belirli olmayan işlevler sergiler ve bunlarda etkileşime kişiliksizleştirilme niteliği verir.

Bağlanmama biriminin, nesne temsili sadistken, nesne ile özdeşleşen kendilik temsili de sürgündeki kendiliktir. Daha önce de belirtildiği üzere, bu bir çok şizoid hasta için evdir – ve hiç hasta konuma gelmemiş şizoidler için de, orası sıklıkla sabit yaşanılan mekandır.Şizoid hastalar için, bu bir yer altı sığınağıdır, ve gerekli olduğunda girilemez bir kaledir. Ciddi bir intihar eylemi gerçekleştirerek, hastaneye yatırılan şizoid bir kadın, Supermanın kuzey kutbu gibi bir yerdeki buzdan kalesine benzer bir kalede zamanının çoğunu geçirdiğinin farkına vardığını belirtti. Uç boyutta, bu sebeple, sürgündeki kendilik deneyimi, başkalarının ihlal ve fuzuli işgalleri için girilmez kendiliğinki gibidir.

Bir çok şizoid hasta, şizoid kişilerin büyük havuzundan seçme bir topluluktur ve tedaviye gelen şizoid hastalar, sürgündeki kendilik deneyimlerinde değişik bir nitelik sergilerler. Şizoid hastanın, başarılı ilişkiler hakkında daha bilinçli beklentileri ve ümitleri vardır. Sürgündeki kendiliğin daha ulaşılamamazlık niteliği, yukarıda belirtilen hastaya oranla daha az yoğundur. Bir çok şizoid hasta için, sürgündeki kendiliğin en doğru tanımlaması; girilemez kaleden ziyade güvenli bir barınak olurdu. Şizoid hasta, güvenli bir şekilde tanımlanmış ve korunmuş bir dünyada yaşamaya çalışırlar.

Güvenlik şizoid hasta için anahtar kelimedir. Diğerlerinden yeteri kadar uzaklıkta olma olarak tanımlanır. Sadizm, ihlal ve ayrılma için belirli bir mesafede ancak tüm izolasyon ve yabancılaşmama olmaması için de belli bir yakınlıkta. Sürgündeki kendilik güvenliği mümkün kılar. Sürgündeki kendilik temsili, şizoid hastanın rahat, nispeten anksiyetesiz mesafede, iç psişik ve kişilerarası, tehlikeli bir biçimde yakın olmaktansa, diğerlerinden uzak olmasını sağlar.

Güvenli bir barınak olarak sürgündeki kendilik, şizoid hastaya özgündür. Örneğin, Bay R., çocukken, ailesinin bodrumda sakladığı boş buzdolabı kutusunda saatlerini nasıl geçirdiğini anlatmıştı. Özgürce fantezi kurabileceği, evden uzakta bir evdi orası. Orası, ihlal ve korkudan uzak, güven ve emniyet mekanıydı. Kutuda geçirilen zaman ve oradaki fantezileri mükemmel güvenli yerini yansıtıyordu.

Bayan G., orya yaşlı şizoid bir kadın, arkada kendi güvenli yerinden ayrılmadan, diğerleri ile beraber olabilme yeteneğini kolayca anlattı Sabit bir sürgündeki kendilik ve güvende olma deneyimine, geri çekilme etkisinin basit süreci ile ulaşıyordu. Diğerlerinin huzurunda olabilirdi, hatta kalabalık ortamlarda bile, ancak aslında hala yalnız olabilecekti. “Diğerleri ile olup, kesinlikle hiçbir şey hissetmiyordum” diye belirtti. Bu tür kişiliksizleştirmesi ya da duygusal hissizleşmesi, bir durumdan hissi geri çekme yeteneğini yansıtıyordu. Onu , kişiler arası dünyasındaki, emniyetsiz olarak algılanan daha büyük yerin içindeki, güvenli yerde bırakıyordu.

Sürgündeki benlik deneyiminin her iki genel tanımı da, güvenli bir barınak olarak ya da aşılamaz bir kale olarak, bağlanmama birimi ile ilintili güvenliği vurguluyor. Şizoid olgusunun çoğu tanımı bu yerde başlar ve biter. Bu iki tanımlama, DSM-IV’ün engelleyici kişilik bozukluğu ve şizoid kişilik bozukluğu ile özdeşleşebilir. Engelleyici kişilik güvenli bir barınak peşinde koşarken, şizoid kişilik girilemez bir kale kurmaya uğraşır. Guntrip tarafından tanımlanan dokuz özellik bile, güvenli bir yer ve girilemez kale görüşlerini ifade eder. Şizoid hastayı anlarken burada durmak, şizoid hastanın iç dünyasının sadece yarısını anlamak olur. Sürgündeki kendilik ize özdeşleşmiş tehlikeler ya da bağlanma birimi ve bağlanma ile ilgili durumlar hakkında henüz bir şey söylenmedi. Şizoid hastanın iç dünyasının resmini tamamlamak için, bu olguların her ikisinin de anlaşılması önemlidir.

Güven yeri nasıl tehlikeli olabilir? Sürgündeki kendilik ile ne tür olası tehlikeler bağdaştırılabilir? Bu tehlikenin doğasını anlamak için, bazı şizoid hastaların güvenli yere ulaşma çabalarında çok ileri gittiklerini anlamak gerekir. Bağlama ya da ilişki için biraz ümit ya da potansiyeli olmasına rağmen, en ağır şizoid hasta, gözlemciye görünmez olmak için hatta hastaya bile görünmez olmak için, potansiyelin çok derinlere gömülü olduğu aşılamaz bir kale yaratmak için oldukça mücadele edebilir. Bu tür hasta, genellikle, dünyayla olan her tür gerçek etkileşimini koparmış biçimde, sadece fantezi krallığı aracılığı ile potansiyel bağlanma için olan ümit deneyimine tutunabilir. Fantezi hayatının oluşu, diplerde saklanmış bağlanma isteğini açığa çıkarır. Bilinçli olarak, aslında, bu tür hastalar sürgünde olma tecrübelerini, geri dönüşü olmayan noktanın ilerisine gitmek terimi ile ifade ederler. Bu sanki, kendi çabaları ile güvenli bir yer bulabilmek için dış sınır çizgisine gitmesi, ve sonra öyle bir zaman geldiğinde süreci geri çevirme yeteneklerini kaybettikleri hissine kapılmaları ve insan ilişkilerinin yerçekimin ötesine gitmeleri gibidir. Güvenli yerin ötesindeki deneyim, sonsuz bir boşluk, dipsiz kuyu ve kozmik yalnızlık olar tasvir edilir. Şizoid bir hasta, bir kablonun ya da bir bağın ucunda uzay yürüyüşü yapan astronot betimlemesini kullanmıştı. O kablonun kesilmesi, sonsuzluğa boş alana atılmak demekti. Kişiyi diğerlerine bağlayan güçlerden ayrılmak, tam bir yalnızlık ve tecrit deneyimidir.

Şizoidin potansiyel deneyimindeki işte bu noktada, intihar gerçek bir olasılık haline dönüşür. Olası her tür tehdidin bağlantısının koparıldığı zaman, insan ilişkisinin olası yolunu aydınlatan alev titremeye başlayıp söndüğü zaman, ilişkide kalabilmenin bir yolu olarak fantezilerden faydalanma imkanı kaybolduğu zaman, şizoid kişi nesne ilişkileri dünyasında tutunma duyusunu kaybeder.Bu durum ile bağdaştırılan dehşet, ciddi bir intihar girişimi için acele ettirtebilir. Şizoid hastalar, aslında, – ne kadar ümitsiz ve bezgin gözükseler de- bir derece ilişki sağlayabildikleri ya da hatta bir parça ilişkinin ümidini taşıdıklarında bile, ciddi intihar riskleri değillerdir. Bazı şizoid hastalar için, hayat kurtaran ilişki terapist ile olandır. Terapist ile olan terapötik ilişki, çoğunlukla, şizoid hastayı nesne ilişkilerinin dünyasına bağlayan can kurtaran halatıdır ve hastayı tüm izolasyon ile özdeşleşmiş umutsuzluk ve ıstıraptan korur. Eğer terapötik ilişki, diğer bütün ilişkilerle birlikte, gerilime girerse ve kaçınılmaz olarak kopacak gibi hissedilirse, sadece bu durumda şizoid hasta, tedavi devam ederken, akut suikast risk grubuna girer. Genellikle , hastanın duygu durumunu anlatmak için kullandığı “umutsuzluk” kelimesi tarafından bu tür bir risk bildirilir.

Pek çok şizoid hasta intihara meyil etmez. Fakat olgunun tartışılması birkaç kişi için neticelendirme olduğundan değil, ancak içsel dünyanın bir parçası olduğu için ve şizoid bireyler için potansiyel bir tehlike olduğundan önemlidir. Bazı şizoid hastalar için, bunun varlığı belli belirsiz, zar zor fark edilebilir bir arka plan sesi gibidir ve çok nadiren bilince çıkabilmektedir. Diğerleri için, uğursuz bir mevcudiyettir ve Demokles’in duygusal kılıcı gibidir. Her koşulda, bu, hepsinin deneyimlediği, alta yatan bir ürküntüdür. Daha önemlisi, şizoid hastanın iç dünyasında işleyen – mesafelendirmenin (sürgün) olası sonucu olarak deneyim beklentisi – , hastayı çok ileri gitme olasılığına karşı tetikte tutan, öncelikli bir etkidir.Şizoid hastaya “Dikkat!” mesajı veren bir uyarı işaretidir.

Bu sebeple, bütün insanların sahip olduğu nesne ilişkilerine ve bağlanmaya doğru temel motivasyona ek olarak, şizoid hasta; diğerleri ile iletişim kurma yeteneğini kaybederse ya da vazgeçerse diye bekleyen dehşetin farkındalığı – bazen bulanık, bazen net – tarafından nesne ilişkileri dünyasında tutulmaktadır. Bu olası başıca ızdırap ve akla hayale sığmaz anksiyete, şizoid hastanın geri çekilme, inzivaya çekilme ve sadist-nesne dünyasından bir güven bulma savunmacı çabalarına bir karşı kuvvet olarak çalışmaktadır.

Sürgündeki kendilik deneyiminin aşağıdakiler gibi tanımlanan çeşitli nitelemeleri vardır: güvenli bir yer ya da sığınak, girilemez kale, ve geri dönüşü olmayan nokta. Fakat Guntrip’in vurguladığı, sürgündeki kendilik ile bağdaştırılmış diğer yetenekler, bir çok hataya diğerleri ile daha yakın bir ilişki kurma imkanı vermektedir. Bu evin doğası, sürgündeki benlik deneyimi, en iyi “ kendine yeterlilik ve özgüven ifadeleri ile tanımlanabilir.Güven hissi hala bir mesafe aracılığı ile gelmektedir; aslında,diğerlerinden geri çekilerek yaratılan saf mesafenin özelliklerinin tersi olarak, bu mesafe kendilik kapsama ve düzenlemenin olumlu özellikleri üzerine kurulmuştur. Bu yerde, şizoid hasta diğerlerinden uzak güvenli bir mesafe hissedebilmesi, özgüven tarafından gelen bir güvendir ve hasta bağlanma ihtiyacı ile özdeşleşmiş meydan okumaları kabul etmeye isteklidir.

Bu tür hastalar, daha önce betimlenen konumlardaki hastalara nazaran, kapanma riskine ve kapanmanın çıkmasına daha uzaktır. Bu hastalar, kişisel ilişkileri belirli bir düzeyde korumaya ya da en azından iş temelli ilişki kurmaya müsaittir. Evlenirler ve çocukları olur. Çok az sayıda kişi olsa da,başkaları ile etkileşim gerektiren meslek gruplarına dahil olabilirler ve sosyal bağlanmanın bağlanmanın bazı yönlerini sürdürme yeteneğine sahiptirler. Bu şizoid hastalar için, hayatın duygusal deneyimleri; karışıklık, gizem ve duygusuzluk içinde saklanmamaktadır. Duygular, sınırlı ve kısıtlanmış bir tarzda, tanımlanabilir ve kişiler arası kullanılabilir.

Bu tür düzenlemenin prototipi, ilişkileri ergenlik dönemindeki paralel oyunu sıklıkla sergileyen bir ilişkisi olan şizoid bir çifttir. Partnerler bir ok aktiviteyi paylaşırlar, – beraber yaşamak, çocukları yetiştirmek ve izolasyona ve yabancılaşmaya karşı bir koruma olarak bir birlerinin eşliğinin keyfini çıkartırlar. Fakat duygusal deneyimler gerçekten paylaşılmaz. Duygular çok az olarak tartışılır. Genellikle iki bölüm de kendi savunmalarında ve savunma işlevlerinde gururludurlar.Bu Masterson’un (1972) belirttiği gibi, gereklilikten bir erdem yaratmanın klasik bir örneğidir.

Başka bir şizoid adam, şizoid olmayan karısı ile olan hayatını aşağıdaki şekilde tanımlamıştır. Çoğu zaman mutlu olarak birlikte yaşasalar da, duyguları paylaşmak için içsel talebin çok olduğu zamanlarda (örneğin hayta belirgin mutlu ya da acı olaylar olduğunda), “boş surat” halini alırdı, bununla belirtmek istediği yüzü bütün ifadeleri engellerdi. Bunun öznel karşılığı, ılımlı anksiyete ya da duygusal güvenlikti. Karısı bunun olduğunun farkındaydı ve acının değişen boyutlarıyla kabullenmişti. Çocukları da bunun vuku bulmasını fark etmişlerdi ve “ babam yine bizi devre dışı bırakıyor.” diye dalga geçerlerdi. Bu örnek hastanın duygusal geri çekilmesini vurgulamaktan çok, duygu durumlarını kendi kendine kontrol edebilme ve yetebilme kapasitesinden emin olduğunda dünyada iletişim kurabilmesi açısından önemlidir. Tedavisi süresinde, bu yetenekler, her zaman olmasına rağmen, giderek ego distonik oluyorlardı.Esasında, bu tepkiye olan memnuniyetsizliğinin farkındalığı, “yeni bir seviyede dünya anlayışı”nın başlangıç tecrübesiydi.

Sürgündeki kendiliğin bu son tanımlaması ile, şizoid hastaların evlerinin aralığının oldukça farklı olabileceği gözükür. Bir uçta, sosyal olarak uyum içinde gözüken, ve bazı zamanlarda bağımsız olma ve özsaygılı olma yeteneğinin gururunu ve uzaklığını sergileyen kişiyi bulabiliriz. Diğer uçta, diğerlerine sürekli uzak durun mesajı veren ve diğer insanların kişilerarası etkileşimine ihtiyacı olmadığını iddia eden, kendi kendine yeten bir dünyada kalmak isteyen birey vardır.

Bir takım ilave örnekler, şizoid hastanın yapabileceği değişen hayat ayarlamalarını bildirebilir.

Bayan A., diğerlerine belli bir mesafede olma hissini, “ yaşam penceresine birinin burnunun yaslaması hissi. Sen dışarıda soğuktasın ve içeride herkes mutluk ve sıcak bir ortamda. Siz orada durmuş içeride olup biten aktiviteyi izliyorsunuz, fakat korkmuş, isteksiz ve hareket edemez halde. İçeri girmenin ve aktivitelere katılmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum.” Bayan A., temel ihtiyacının farkındalığını, hatta iletişim için özlemini ve dünyadan ayrı olmanın kendi kendine yürürlüğe koyduğu deneyimi tanımlıyordu. Gözlemciydi, bir katılımcı değildi. Dışarıda soğuktaydı ve içerideki herkesin daha iyi zaman geçiriyor gözüktüğünü vurgulamıştı. Bu tasvir etme şizoid hastalar tarafından anlatılanlara özgündür. Bayan A.’nın korkusunun ifadesi, içeri girme isteksizliği ya da aciziyeti, şizoid hastanın hakiki ikilemlerini ve zorluklarını yansıtır. Bayan A.’ya fantezisinde nasıl giyinmiş olduğu soruldu. “Dışarıda soğukta” olmasına rağmen, kendi o kadar üşümemişti çünkü, esasında, bir çok koruyucu kıyafet katmanlarına sarılmıştı. Bu onun özgüven ve kendine yeterlilik yeteneğinin metaforik bir deneyimiydi. Dışarıda soğukta olmaktan korkmuyordu ve kendi kendine oldukça iyi bakabilirdir. Çatışma vardı çünkü dışarısı ne kadar emniyetli olursa olsun, sürekli dışarıda kalmak istemiyordu. Tam güvenliğin bedeli tam izolasyondu.

Bay A., diğerlerinden mesafeli olma hissini anlatırken, şunları belirtmişti: “yabancılaştırılmış, ıssız bir adada izole edilmişlik hissidir… yabancı bir karada yabancı biri olmak gibidir. Bir uzaylı. Tamamen irtibatını kaybeden ve dipsiz bir boşluğa itilen. Ülkesi olmayan bir gerçek yaşam insanı gibi hissediyorum.” Şizoid hastalar sıkılıkla bireyin diğerleri ile olan etkileşiminde gerekli olan ipuçlarını yakalama yeteneklerinin zayıfladığını anlatırlar. Bay A., nasıl davranmasının beklendiği hakkında ya da diğerlerinin nasıl davranmasını beklemesi gerektiği hakkında hiçbir fikre sahip değildi. Bu tamamen yabancı topraklarda; geleneklerini, kurallarını, yasalarını, örflerini bilmediği ve hata konuştukları dili bile anlamadığı, tamamen farklı bir dünyada uyanmak gibidir.Diğer bir deyişle, hiçbir iletişim aracı yoktur. Uzaylı tanımlaması şizoid hastalara özgü bir tanımlamadır çünkü tamamen farklı bir dünyanın ortasına bırakılma hissini bildirmektedir.

Daha önceden açıklanan sadist/sürgündeki kendilik birimi, bir çok şizoidin bilinmesini sağlayan nesne ilişkileri birimidir. Tanımlayıcı ve klinik psikoloji genellikle sadece şizoid hastanın deneyimine odaklanmıştır. Bu birimin son özelliği, kendilik temsili ile nesne temsilini bağlayan etkidir. Herhangi bir kendilik bozukluğunun bağlanmama birimini kaplayan duyuşsal tona, Masterson (1972) tarafından, genel kapsamlı “ terk edilme depresyonu” kavramı denilmiştir. Bu ifade, bağlanmama ya da bağlanmadaki engellenme deneyimleri ile ilintili bütün rahatsızlık duygu durumlarını kapsayan, bir şemsiye terimdir.

Şizoid hastanın terk edilme depresyonunun genel duyuşsal ilkeleri; izole olarak özgür olma hissi şeklinde betimlenebilir. Hasta bağlanma ile özdeşleşmiş her tür anksiyete ve tehlikeden muaftır, ancak bağlanma ile özdeşleşmiş memnuniyet ve keyiften de tecrit edilmiştir. Özgürlüğün bedeli, duygusal sürgünün devamlılığında bir yerlerde hayatın devam ettiği hissidir. Bağlanmama ve sürgün ile ilişkilendirilen duygular, baskın olarak depresyon ve öfke, boşluk ve manasızlık, izolasyon ve yabancılaşma şeklindedir.

Anlık yaşamak, tepkisel olarak yaşamak, diğerlerinin ihtiyaçlarına, beklentilerine ve çarpmalarına cevap vermek yerine bireyin gerçek kendiliğini bırakması deneyimi depresyon ile sonuçlanır. Depresyon ve melankolinin ağır hissi ile yaşamak, sahte olarak yaşamaktır.

Hiç seçme şansının olmaması ve seçenek sunulmaması hissi öfke ve hiddet ile sonuçlanır. Özgürlüğün bedeli sürgündür. Ya al ya git. Hiddetin diğer kaynakları; (1) işlerin neden kötü gittiğini açıklamak için kullandığı kendini suçlamayla ilişkilendirilen kendinden nefret ve eleştiri, (2) tekrarlama ve otorite ile özdeşleşen saldırgan (sadist nesne) ile kimlikleşme , ve (3) bedeli ne olursa olsun intikam ile bağdaştırılan kısas dürtüleri (Masterson, 1981).

Savunmacı sahte-kendilik tecrübesi altında yatan kimlik dağılmasının artan farkındalığının sonucu olarak, hasar görmüş gerçek kendiliğin deneyimi olarak, boşluk ve manasızlık depresyon ile ortaya çıkar.

Beklenen ya da fiili izolasyon ve yabancılaşma, şizoid hastanın terk edilme depresyonu deneyimine özgü kişilik veren duygulardır.Bu, yalnızlığın, kozmik yapayalnızlığın ürkünçlüğün, ve diğer insan varlıkları ile iletişim yeteneğini kaybetme olasılığı ile özdeşleşmiş dehşetin eşsiz deneyimidir.

Şu ana kadar, şizoid hastanın hikayesinin sadece yarısı anlatıldı, ve aynı şekilde iç psişik yapının da sadece yarısı tanımlandı. Eğer tanımlama bu noktada sonlandırılsaydı, daha önceki nesillerden süregelen şizoid patoloji tanımlamaları ile yetinmek gerekirdi.

Şizoid hastanın içsel dünyasının diğer yarısı, ayrık nesne ilişkileri biriminin bağlanma öğesindedir. İnsanlara bağlanma ihtiyacı ve nesne ilişkileri ihtiyacı, şizoid kişi için, ve yanı zamanda bütün insanlar için, temel motivasyonel bir güçtür. Şizoid hastanın iç dünyasında, bu ihtiyaç, bağlanma birimi, efendi/köle metaforu ile belirtilmektedir. Efendi/köle öğesi birincil bağlanma birimidir. Bu öğenin şizoid hastanın iç dünyasında ve dış gerçeklikte aktive edilmesinin derecesinde muazzam değişkenlik vardır. Bir uçta, ne gerçekte ne de fantezide bu öğenin hiç aktive edilmemesi vardır. Bu birim başarısız olunca, hastanın aşılamaz bir kaleye geri çekilmekten ve sürgünde yaşamaktan başka seçeneği yoktur. Diğer uçta, oldukça büyük riskler almayı isteyen ve bağlanma birimlerini aktive etmekle beraber gelecek meydan okumaları kabul eden şizoid hasta çeşitleri vardı. Ancak bunu yapanlar sadece, dayanılmaz duygu katılımı talep edildiğinde, kendine yetebilme, kendi duygularını kontrol edebilme savunmalarını harekete geçirmekte kendine güvenenlerdir.

Bütün şizoid hastalar için, esasında, efendi/köle öğesinin aktivasyon seviyesi göz önüne almaksızın, birimin özellikleri gözle görülür derecede benzer kalır. Efendi/köle öğesi, nesne temsilinin, kendilik temsilinin ve bağlanma etkisinin özgün bir algısını içeren, kendine özgü bir nesne ilişkileri birimidir.

Nesne temsiline efendi olarak bir sıfat verilmekle ne iletilmek isteniyor? Bağlanmaya (iç dünyada ve dış gerçeklikte) çaba harcayan bir şizoid hasta, nesneyi yönlendirici, zorlayıcı ve gasp edici olarak deneyimlemeye müsaittir. Nesne esir edici ve hapsedicidir. Bağlanma koşulları, bu sebeple, tehlike ve korku ile doludur. Bağlanma şizoid hastanın sağlığı için zararlı gözükmektedir.

Bağlanmanın kalitesi, duygusal açıdan memnun edici ve destekleyici şeklinde sadece marjinal olarak tanımlanabilir; bağlanma ile özdeşleşen sadece en temel ihtiyaçları yerine getirdiği gözükmektedir. Bazı zamanlarda sadece, şizoid hastayı geri dönüşü olmayan noktanın ilerisine fırlamaktan korumak için gerekli çekimsel gücün uygulanması olarak işlev gösterebilir.Daha önceki gelişimsel ve tarihi düşüncelere dayanarak, efendi olarak şizoid hastanın nesne deneyimi kolay yapılandırılıyor olmalıdır.

El koyucu olarak Nesne

El koymanın vurguladığı, şizoid hastanın, sahip olduğu değeri olan her şeyin ya da herhangi bir şeyin, nesne tarafından eninde sonunda sahip çıkılması hissidir. Fikirler, fanteziler, yetenekler, mülkiyetler – nesnenin kendi hedef ve ihtiyaçları doğrultusunda, hastanın içinde barındırdığı gerçeğini hiçe sayarak, hepsine nesne tarafından kullanılacaktır. Nesne ne zaman kullanmak isterse ve hangi amaçla kullanmak isterse, hepsi kullanılacaktır. El konulma tecrübeleri yok edici olabilir – şizoid hastalar için bir tür dehşettir. Şizoid bir dama, büyürkenki korku hissini tanımlarken, el konulma tecrübelerini, “ Vücut Kapanların İşgali” isimli filmdeki insanların dehşetine benzetmiştir. Bu klasik filimdekilerin insanlıkları, düşünceleri, ruhları uzaylı işgalciler tarafından kurutulmuştur. Aynı gözüküyorlardır, fakat onlar için değerli olan her şeye el konulmuştur.

El konulmanın başka bir örneği, birinin kendine ait dünyası olmasına, özel kendiliğinin herhangi bir tecrübesine izin verilmemesidir. Şizoid bir hasta, çocukluğunda, kendinden sonra gelen ikizlerin başarısı için işe alınmış bir bakıcı gibi olduğunu anlatmıştı. Diğerleri de ebeveynleri için bakıcıdırlar. Bunların hiç biri , bir insanın hedefe ulaşmak için çalışarak, yaşayarak ve birlikte paylaşarak edindiği memnuniyet ya da hoşnutluk hissi ile yapılmamaktadır. El koyucu, hastanın hislerini göz önüne almadan, belirli bir amaca hizmet etmek için uğramaktadır. El koyucu (sadece gerektiğinde) çocukların (ya da şizoid hastanın) görülmesi ama asla duyulmaması gerektiğine inanır. El koyucu ne gerilemeyi ödüllendirir ne de mükemmel bir aynalama bekler. El konulma, hastayı bir işleve çevirerek, kişiliksizleştirmenin bir türüdür.

El konulma çeşitli türlerde tezahür edebilir. Bazı zamanlarda, el konulma aşikar olabilir, diğer zamanlarda gizli olabilir. Bay W. ailesinin evde kilitli hatta kapalı kapı istememekle başlayan el konulma deneyimini anlatıyor. Bay W.’nin ailesinin, hiçbir şeyi özel kalamayacağı izleniminin bırakılması, neredeyse psikotik bir zorlama ve aşırı tetikteliktir. Ona göre, açık kapı, bütün sahip olduğu ve ne olduğunun ailesi tarafından kullanılma hissini alan bir semboldü. Ve kendisini hiçbir şey gibi hissettiren, benimseyebileceği ve sahip olabileceği hiç bir şey olmadığı hissiydi.Kendi vücuduna yetkin olmak da dahil, mahremiyet imkansızdı. Örneğin, ailesi gece yatarken ellerinin örtünün üstünde olup olmadığını sürekli kontrol ederdi ve banyoyu kullandığında hiçbir zaman banyonun kapısını kilitleyemezdi. Kendini cinsel bir varlık olarak tanımlamakta cesaretsizleştirilmişti. Oldukça yoğun şizoid olan Bay W., aseksüel olmanın belirgin hisleri ile büyümüştür.

Bay h., el konulma deneyimini aşağıdaki şekilde belirtmiştir. Geleceği ile ilgili ne yapmak istediği hakkında bir fikri olduğunda ve bundan annesine bahsettiğinde, fikrinin kendisi için sonsuza dek kaybolduğu izlenimine kapılıyordu çünkü annesi o fikri alıp kendi fantezilerini ve ihtiyaçlarını beslemek için kullanacaktı. Annesi fikri kendi değerlerine göre değiştirecek veya şekillendirecektir ve böylece artık o fikir Bay H.’ye ait olmayacaktır. Fikre ya da hedefe, annesinin duygusal memnuniyetinin sağlanması için, hastanın istekleri, ihtiyaçları ya da duygularını içeren hedefin annesi tarafından alındığı bildirilmeksizin, el konulmuştur. Örneğin, kız arkadaş anlayışı ile tanıştırdığı kızın nasıl uyuştuğu ( ya da genellikle, uyuşmadığı) hakkında uzun bir konferans beklentisi olmadan, hastanın bir kız arkadaşını annesine tanıştırma imkanı yoktu. Oynana spor dalları, ilgi alanları ya da kariyer hedefleri bile hastanın duyguları açısından değerlendirilmiyor , hatta en azından düşünülmüyordu bile; daha ziyade, annesinin kendini nasıl hissedeceği, arkadaşlarına ne anlatacağı ve annesinin oğlunu yetiştirmedeki başarısı ile kendi ihtiyaçlarını nasıl tatmin edeceği açısından değerlendiriliyordu. Bu konularda annesine hiç karşı gelemediğini de vurgulayan hasta, bütün gücün annesinden akıp geldiğini hissediyordu. Annesinin kontrolü mutlaktı. .Eğer bir şeyi sahiplenmek isterse, o artık ona aitti. Mücadelenin bir faydası yoktu.

Manipüle etme ve baskılama efendinin işbirlikçi deneyimleriydi. Her iki kavram da hastanın kendi deneyimlerinin ve hislerinin, nesne tarafından, diğeri tarafından, göz önüne alınmadığını ve görmezden gelindiğini betimliyor. Şizoid hastanın deneyimi, diğerlerinin kendi kazanma arzuları için, hastanın kendini gözetmeden, kullanılmasıdır. Manipüle etmek ve baskılamak, birisine el koymaktan ziyade, başka bir insanı kontrol etmek anlamına gelmektedir. Deneyimin bu çeşidi, en iyi olarak, Bay. H. Tarafından anlatılmaktadır. Bay H. Başkaları ile, özellikle de annesi ile, olan ilişkisini sanki annesinin kucağına oturtulmuş bir kukla gibi olmakla anlatır. Her hareketinin, vücudunun her parçasının ve her duygusunun başka birinin kontrolüne maruz kaldığını hissediyordu. Bay H. Bunu “birinin sürekli dizginleri elinde tutması” olarak tasvir ediyordu. Manipülasyonun ve baskının türü de sıklıkla nesnenin istediği herhangi bir işlevi yerine getirmeye programlanmış bir robot ya da android olma metaforu ile gösterilmiştir.

El koyucu, manipüle edici ve baskılayıcı olarak nesne, “efendi” kelimesi ile tamamen tasvir edilmiştir.Efendi olan nesne tecrübesine ilintili olan kendilik temsili, köleninki gibidir. Şizoid hastanın nesneye olan bağlanmasının doğası –içsel dünyada ve dış gerçeklikte – bir kölenin efendisi ile olan ilişkisi gibidir. Esaretin özü, birinin kendine ait olarak adlandırabileceği hiçbir şeye sahip olmamasıdır. Efendi/köle ilişkisinde, özel bir mülkiyet yoktur. Birisi efendi olarak var oluyordur. Değeri olan herhangi bir şey geri alınabilir; eşi, çocukları ve hatta hayatı. Efendi/köle ilişkisi, bireyin insanlığını temel olarak görmezden gelme üzerine kuruludur. Bütün bu sebeplerden dolayı, esaret veya hapsedilmişlik hissi bir çok şizoid arasında ortaktır. Nesne efendidir, kendilik de köledir. Nesne hapse atandır, kendilik de hapse girendir. Aşağıda hastalar tarafından tanımlanan efendi/köle biriminin nitelemeleri bulunabilir.

Bayan R. Bağlanmanın temel deneyimi hakkındaki görüşünü, kontrolü kaybetmek olarak tanımlıyordu. Ailesi ile olan ilişkisi isteklerin sonsuz çatışması gibiydi. Ve sonunda kesinlikle kaybedeceğini hissediyordu. Ailesine her hangi bir şekilde yakın olmayı denediğinde, kendinden tamamen ödün vermek zorunda olduğunu ve onların yatılı kölesi haline geldiğini hissediyordu. Bayan R.’nin tedaviye başladığı noktada, yaşlı ve hasta babası onu yanına taşınması içim tehdit ediyordu, ve böylece hasta onun tam zamanlı hemşiresi haline gelecekti. Babasının beklentisi hastanın işinden çıkması ve hayatını ona bakmaya adamasıydı. Bu biçilmiş rol hakkında onun ne düşündüğünü soran yoktu.

Hastanın kendi istek ve duygularını tasdik ettirememe acizliği, hasta 39 yaşındanken, çocukluğundaki aciziyetinden çok daha güçlüydü. Bayan R. bütün yetişkinlik yaşamını ailesinden uzakta geçirmesine rağmen, ailesinin onun için tasarladığı yaşantıdan farklı bir yaşar sürmesi kabul görmüyordu.

Bay H. Annesinin kelimelerini ya da davranışlarını, ve hatta yüz ifadelerini bile benzer bir korku ile anlatırken, “bendeki bütün enerjiyi kurutuyor” şeklinde tasvir ediyor. Şu an 28 yaşında olmasına rağmen, halen yaşadığı evlerindeki tek resminin, beş ya da altı yaşındayken annesinin kucağında otururken çekilmiş bir resim olduğunu belirtti. Sanki “vantrologun kucağındaki bir kukla gibi… tuzağa düşürülmüştüm… onun bana emrettiğinin dışında kımıldayamıyordum ya da hareket edemiyordum. Kendime ait bir beynim vardı ama hiçbir fark olmadı. Kimse umursamadı ve kimse sormadı. Sadece annemin duymak istediği ve beklediği kelimeleri dillendiriyordum. Ve eğer ibraz etmezsem, terk edileceğimi hissediyordum. Bir kenara itilmek. Onun kontrolünden uzak olacaktım ama yalnız olacaktım, sürgüne gönderilmiş. Bağlantıda kalmak için onun kölesi olmalıydım.”

Şizoid hasta için bağlanmanın bedeli esarettir. İletişimde olmak, hapiste olmaktı. Eğer iletişim kurmaya çalıştıklarında, şizoid hasta bunları deneyimliyorsa, o zaman neden hala denemeye devam ediyorlar?Ediyorlar, çünkü ilk olarak, bireyin kendini başka bir insan varlığı ile ilişkide deneyimlemesi temel, gereksi insani bir ihtiyaçtır. Dahası, efendi/köle ilişkisi, şizoid kişinin ilişkileri nasıl gördüğünün durumsal bir açısıdır. Bu mümkün olandır – fakat aynı zamanda tek mümkün olandır. İlişkiler işte bu şekildedir. Şizoid hastalar herhangi kişiler arası bir ilişkinin, içteki, meselelerin içpsişik durumlarının bir yansıması ya da aynası olduğunu düşünürler. Efendi/köle ilişkisinin insanları bağlayan tek yol olduğunu. Eğer birisi iletişim kurmak istiyorsa, eğer birisi bağlanmak istiyorsa, eğer birisi kişiler arası bir ilişki kurmak istiyorsa, o zaman efendi/köle ilişkisinin empoze ettiği koşullara katlanması gerekir.

Alternatif nedir? Özgür olmak, duygusal sürgünde olmaktır. Bu sebeple seçenek esaret altında olmak ya da sürgünde olmaktır, bağlanmak ya da bağlanmamak. Bu şizoid hasta için tam bir Hobson seçimidir (alternatifi olmayan seçim, al ya da git), şizoid ikilemin özüdür. Ne esaret ne de sürgün isabetli seçenekler değildir. İkisi de rahatsızlık ya da rahatsızlık tohumları içeren olarak deneyimlenir. Dönüşü olmayan noktanın ötesine gitme tehdidinden dolayı, çok uzakta gibi olmakla şizoid hasta anksiyete ve tehlike deneyimlediği gibi, tamamen el konulma potansiyelinden dolayı, hasta çok yakın olmaktan da anksiyete ve tehlike deneyimler.

Muhtemelen, çoğu şizoid hasta konut olarak sürgün halini seçerler. Kesinlikle bir çoğu da bağlı yaşamanın bedeli olarak esareti seçer ya da tahammül eder. Fakat elbette en karakteristik olarak, şizoid bireylerde en sık görünen bu iki temel durum arasında süregelen gidip gelmedir; bağlanmış ve bağlanmamış, esaret ve sürgün. Bayan B., hayatını şöyle tanımladı; “insanlara bağlanmakta zorluk yaşıyorum. Limitliyimdir çünkü kendimi diğer insanlarla paylaşmak her zaman zor olmuştur.Eğer sana bağlanırsam, bu kontrol edilmek anlamına gelir [efendi/köle birimi aktive olur]. Bu yüzden ne zaman insanlara, sana, bağlanmaya çalışsam, dediklerimle hissettiklerim arasına bir mesafe koymam gerekiyor [sadist nesne/sürgündeki kendilik aktive olur].” Bay C. De şöyle anlattı: “birisine bağlanmaya çalışmak, hisleri paylaşmak bir yoldan aşağı seyahat etmek gibidir. Öncelikle düzdür, sonra mıcır olur sonra da kum. Sonra kayalar ve hendeklerle dolu bir keçi patikasıdır. Tehlikeli olmaya başlar [ bağlanma çabaları git gide daha anksiyete yüklü ve tehdit edici hale gelmektedir].” Anlatmaya devam etti: “umutsuzca rotanın dışında olduğunuzu fark ediyorsunuz. Diğer kişiden geldim orada olmayacaktır. Ne kadar ileri gidersen, insanlara da öylesine güvenemezsin. Tam başladığınız noktada kendi teçhizatınız ve kendi problemlerinizle bırakılmışsınızdır.Kendi başının çaresine bakman gerekir [kendine yetme ve özgüven deneyimlerinin sadist nesne/sürgündeki kendilik biriminin aktivasyonu].”

Bayan A. Ve Bay B. için seçim hiçbir zaman tam sürgün ya da esaret olmamıştır. Esasında hayat, bu iki seçenek arasında sürekli bir gidiş geliştir ve uygun uzlaşmayı bulmak için çabalamaktır. Şizoid uzlaşmanın en özlü örneği fantezidir.

Fantezi

Şizoid hastanın hayatında, fantezi son derece önemlidir ve çeşitli işlevleri vardır. Genellikle, fantezi, kişinin dünyadan geri çekilmesinin, içe dönüşün ve diğerlerinden uzaklaşmanın bir parçası olarak gözükür. Bu tarzda bakılırsa, fantezi, sürgündeki kendiliğin temel bir bileşenidir. Fakat bundan çok daha karmaşıktır. Fantezi vekalet sayesinde iletişimdir. Vekaleten bir ilişkidir, ancak yine de bir ilişkidir. Şizoid hasta için, ideal, savunmacı ve telafi edici bir ilişkidir. Sürgündeki kendiliğin bir ifadesidir çünkü kendini kapsayan ve el konulma ile bağdaştırılan tehlike anksiyeteden yoksundur. İçsel nesnelere rağmen, nesnelere bağlanmaya çabalayan kendiliğin dışa vurumudur. Fantezi şizoid hastaların bağlanmış hissetmesine yardımcı olur ve halen efendi/köle biriminin tutuklamasından bağımsızdır. Kısaca, fantezide birey bağlanmış (içsel nesneye) ve aynı zamanda da özgür olabilir.

Şizoid hasta için fantezi, şizoid ikilem tarafından sunulan problemin çözümü gibi gözükse de, birlikte kendi problemlerini de getirmektedir. Bu şizoid hasta ile çalışan terapist için de geçerlidir. Fantezinin, sürgündeki kendilik yapısını güçlendirme ve sağlamlaştırma yeteneği vardır. Şizoid hastanın daha yüksek seviyede özgüven ve kendini kapsamasını mümkün kılar. Fantezi, temel bağlanma ihtiyacını memnun etmek için dış gerçekliğin nesnelerine ihtiyaç duymaz. Bu sebeple, şizoid hastanın izole olmadan sürgünde yaşama kapasitesini geliştirir. Fantezi şizoid hastanın tehlike olmadan, ne çok uzakta ne çok yakında, bir ilişki içinde yaşamasına izin verir. Bu, şizoid uzlaşmanın başlıca örneğidir.

Bir çok şizoid hastanın hayatında fantezi öyle yaygın bir rol oynamaktadır ki, muhtemelen diğer herhangi bir özellikten çok daha fazla, şizoid durumun olmazsa olmazı koşulu için en yakındır. Tabii ki birçok insan fanteziden faydalanıyordur; bu onların içsel dünyalarının bir parçasıdır. Yaratıcı, içten gelen kendiliğin bir dışa vurumu olarak, deneyimi geliştirir. Şizoid hasta için, deneyim için vekillik yapar. Bu ciddi bir farktır ve uzlaşmacı olarak fanteziyle ilgili problemdir.

Şizoid hastalar fanteziyi vekaleten iletişim ve sürgündeki kendiliğin sağlamlaştırılması açısından kullanırken farklılık gösterirler. Fanteziyi kullanamayanlar, şizoid hastaların azınlık grubudur ki bunların madde bağımlılığına eğilimi vardır. Şizoid hasta için, vekil iletişim olarak, alkol ve madde fantezi işlevini alır; böylece madde kişiliksizleştirme nesnesi halini alır. Bir ilişkinin iluzyonu, maddenin kendisinin zihin değiştiren eylemiyle desteklenen iluzyonu genellikle teşvik edicidir.

Daha sıklıkla, şizoid hastanın fantezi yaşamı geniş, derin ve zengindir, ve hatta, aynı zamanda, gizli, açıklanmamış ve sön derece özeldir. Şizoid hasta fantezisini her gün saatlerce harekete geçirebilir. Kişin uyanık hayatının birincil meşguliyeti haline gelebilir. Ya da fanteziye daha sınırlı, kısıtlı bir tarzda, beklenmeyen anksiyete ve tehlike zamanında başvurulabilinir. Her tür tema mümkünken, belirli temaların çoğu şizoid hastanın fantezilerinde çıkma eğilimi vardır. Şizoid hastanın fantezileri sıklıkla, yoğun bir doğanın ilişkisel temalarına odaklanan kişilerarası fantezilerdir. Romantik masallar, gerçek ilişkilerin karikatürleri gibi gözüken romantik fanteziler yaygındır. Efsane ya da gerilim filmi ve güçlü duygularla bağdaştırılmış gibi gözüken fanteziler çok nadirdir. Bütün bu fanteziler, bir canlılık ve gerçek-hayat etkileşimlerinde sıklıkla yoksun olan duygu mevcudiyeti tarafından belirtilmiştir. Hedef ve amaç budur; vekalet ile ilişki. Şizoid kişilerin fantezileri az çok narsistik üstünlük, başarı, gayri şahsi aşırı övgü ya da kaçış temalarına eğilimlidir.

Aşağıda şizoid hastaların bildirdiği bazı tipik fantezilere yer verilmiştir. Bir hasta, dört ya da beş yaşında bir kız çocuğu iken, çok sayıda oyuncak bebeği ile en çok yalnız oynamaktan keyif aldığını hatırladı, böylece aile yaşantısının geniş ve ayrıntılı fantezilerini yapılandırabiliyordu. Eğer durdurulmamış olsaydı, çoğu vakada olduğu gibi, bu fanteziler bütün gün devam ederdi. O yaşta çok da güzel okuyabiliyordu. .hayatı boyunca sürecek bir alışkanlık yaratmıştı; bir dolabın içi ya da masanın altı gibi çok küçük ve kendi için güvenli alanlar oluşturmak ve burada kıvrılarak saatlerce kitap okumak. Okumasını fantezileri ile destekliyordu. Bir fantezisi Superkadın olmakla ilgiliydi; kimsenin zarar veremediği güçlü bir kadın. Güç ve mükemmellik temalarına odaklanmaktan ziyade, Süpermen ile yaşayacağı sonsuz romantik maceraya odaklanmıştı. Birlikte, gerçek kimliklerini sadece ikisi bilirken, dünyadaki zalim adaletsizliklerle savaşacaklardı.

Orta yaşlı şizoid bir adam fantezisini şöyle açıklamıştır; “insanlarla birlikte olma tehlikesine karşı ideal bir sığınak.” En favori fantezisini “ ilk ay kolonisinin lideri olmak. Ailem ve iki düzine kadar insanla oradayım. Bu acı verici dünyadan kaçabilirim ama hala bu insanlarla iç içeyim. Bana hayranlık duyan insanlar ve bana ihtiyacı olan insanlar” şeklinde tanımladı. Bu hastanın lider olma ve saygı duyulma ihtiyaçları narsisistik ihtiyaçları, hedefleri ve tutkuları yansıtmıyordu, ama aslında kontrol sahibi olma, özgüven ve kimseye bağımlı olmama ihtiyacıydı.

Kendini gerçek hayattan ayıran cama burnunu yaslamış olarak dışarıda olduğunu hissettiği anlatılan geç şizoid kadın, fantezilerini; Sindirella ya da Eliza Doolittle gibi karakterlerin rolünü oynayabileceği gala dansları ve partileri olarak tasvir etmişti. Gerçekte, evinden çok az dışarı çıkardı.

İlave bir not, bazı şizoid hastaların ilişki fantezilerinin sadomazoşistik kurgusudur. Bu belirli fantezilerin başlangıç noktasını anlamak zor değildir. Efendi/köle ilişkisinin fantezilerin bağlanma temasının içine dökülmesini yansıtıyorlardır. Hiç tehlike yaratmayan bir şekilde çünkü hasta fantezinin mutlak kontrolü içersindedir. Hasta duruma hakimdir. Ortaya çıkartılmadıkça el konulamazdı ve hasta istemedikçe ortaya çıkmaz zorunda da değildi. Hasta tarafından oynanan rol ister sadist ister mazoşist olabilir, ister efendi ister köle olabilir çünkü fantezilerin mutlak kontrolü artık buna izin vermektedir. Şizoid bir kadın neredeyse her saatinin bir parçası olan, sadomazoşistik doğası olan, sıra dışı nesne, insan, hayvan, hareketler ve sonuçlar dizisi içeren ayrıntılı fantezilerini yavaş yavaş açığa çıkarttı. Yoğun derecede şizoid olan genç bir adam, üniversitedeyken çıkış yolunu pornografik romanlar yazarak bulmuştu. Editörü onu “limitsiz hayal gücünden” dolayı tebrik etmişti.

Şizoid hastanın fantezi hayatının çok önemli olmasına rağmen, sıklıkla klinisyen tarafından fark edilmemiştir. Bu böyledir çünkü, daha önce de belirtildiği gibi, şizoid hastanın fantezi hayatı gizlidir. Çoğu şizoid hasta, tedavinin erken döneminde direkt olarak sorulduğu takdirde, fantezilerinin varlığını ret edecektir ya da hayatlarının bir parçası olduğuna dair ipucu vereceklerdir ama onları minimum seviyeye indirgeyeceklerdir ve fantezi hayatlarının belirsiz taslağı dışında fazla bir şey paylaşmayacaklardır. Fantezi, hastanın hayatı boyunca koruyabileceği, içsel dünyanın bir yönüdür. Nesnenin kapmasından uzak, nesne onun varlığını bilemez bile, özel ve korunmuş olabilir. Her şey kayıp ya da el konulmuş gözükse de, fantezi hayatı güvende olmaya devam edecektir. Şizoid hastaların çoğu, bu sebeple, fantezi yaşamlarını ortaya çıkartmakta gönülsüzlerdir. Fanteziler kolayca paylaşılmaz ve fantezi ne kadar önemliyse; onu paylaşmak da o kadar zordur. Fantezi, bağlanmanın nesne ilişkileri dünyasındaki güvenli yerin son sığınağıdır.En sonunda, fantezinin rolü ne kadar güvenli, anlaşılır ve kullanışlı olursa olsun, ortaya çıkartılması ve büyük oranda vazgeçilmesi gereken bir savunmadır. İlk ve en önemli olarak, şizoid hasta için fantezi vekaleten bir ilişkidir, temsili bir ilişkidir. Bunu aklında tutarak, hastanın terapi sırasındaki ilk büyük riskinin düşünce ve duygularını iletmesiyken, sonuncu ve en büyük riskin de birincil, fantezinin savunma işlevini ortaya çıkarması ve ondan vazgeçmesi olduğunu terapist fark edecektir. Eğer terapist, şizoid hastanın fantezi hayatının kişisel ve iyi sebepten olduğunu da hatırlarsa, o zaman terapist içpsişik işlevin bu yönüne gerekli saygıyı gösterebilir ve zamanından önce istenmeden girmek için acele etmez. Tedavinin başarısının ölçütü, hangi dereceye kadar içsel diyalogun yerini kişiler arası diyalogun aldığı ve fantezinin yerini hangi dereceye gerçek- yaşam deneyiminin aldığıdır.

Üç yıldır tedavide olan, şizoid bir adam, bir seansta aşağıdaki seriden geçmiştir. İlk defa insanlara ihtiyacı olduğunu fark ettiğini belirtti. Bunun hemen ardından, başka bir insanı hiçbir zaman aşık olamayacağını fark ettiğini de vurguladı. Daha sonra aynı seans içersinde, yine ilk defa olarak, küçük bir çocukken başlayan oldukça sadomazoşistik fantezileri olduğunu açığa çıkarttı. Son birkaç günde bu fantezilerin nasıl başladığını hatırladığını yansıttı; küçük bir çocukken, bir çocuğun öldürüldüğü bir film izledikten sonra başlamıştı. Bir anda yanında oturanların hayretlerine, aniden, bir de baktı ki, mutlu hissetti ve yüksek sesle sinemada kahkahalar atmaya başladı. Hikayeyi anlatırken, hasta tepkilerimi görmek için beni tarıyordu.

Bu seansı tedavi süresinde bizim ilişkimizden rahatsız olduğu ve bana kızgınlaşmaya başladığı bir zamanda gerçekleşmişti. O seansta ortaya çıkan yorumların,, ileriki tedavi döneminde yeniden yapılandırılması üzerine konuşurken, bazı önemli maddeler belirdi. İnsanlara olan ihtiyaç betimlemesinin hemen ardından kimseyi sevememe vurgusu gelmişti. Bir risk aldı ve (ilişkiye) bir adım daha yaklaşmıştı ve sonra korktu ve yarım adım geri attı. İhtiyacı belirtmek bir şeydi ve bunu göreceli olarak güvende yapabilirdi. Fakat aşkı belirtmek, daha karmaşıktı ve daha riskli, talepkar ve tehlikeliydi. Henüz onun için hazır değildi. O sırada, sadomazoşistik fantezilerini hatırlayıp anlatması çeşitlilikti. Fantezilerin kendileri, tedavi süresinde zaten tahmin ettiğimiz ebeveynleri ile olan ilişkisinin doğasının onaylanmasıydı; efendi/köle ve sadist/sürgündeki kendilik birimlerinin dalgalı aktivasyonu. Bu fantezilerini benimle ilk defa paylaşırken, şansı/riski göze alıp benimle yeteri kadar güvende hissettiğini iletiyordu.Bu fantezilerin erken çıkış noktasını hatırlayarak, geçmişini yapılandırmak için tedavide yaptığı çalışmaların geçerliliğini onaylama biçimiydi.

Sinemada kahkaha atma deneyimi ve bu bölümü müteakip olarak benimle paylaşmasının da benzer bir amacı vardı. Kendinin ne kadar “Sakıp ve garip” (kendi deyimiyle) olduğunu ve kimsenin sevgisini hak etmediğini (hatta yeteneği bile olmadığını) göstermek istiyordu.

Bu, onu arzularından ve özlemlerinden belli bir güven mesafesinde tuttu. Ancak yine de kendini bana sapık ve garip olarak göstermek istedi, böylece birbirimiz arasına da bir mesafe koyacaktım ve daha yakına gitmesini engelleyerek güvenliğini sağlamış olacaktı. Sadomazoşistik fantezilerinin savunma, uzlaşma ve güvenlik işlevleri hakkındaki anlayışı, tedavinin süreci içersinde çok önemliydi.

Şizoid hastanın içpsişik yapısının tanımı, şizoid kendilik bozukluğunu başarılı bir şekilde teşhis etmek için gerekli bir anlayıştır. Bu anlayış ile donanımlanınca, başarılı bir tedavi ile sonuçlanacağını düşündüğü etkileşim caddelerini keşfe çıkabilir. Problemleri sunmadaki sayısız çeşitlikten ve terapi süresinde ortaya çıkan terapötik problemlerden bağımsız olarak; içpsişik yapının doğası,karmaşık gözken zamanlarda ve hatta anlaşılmaz ve duygusal savaş alanı gibi gözüken zamanlarda,terapiste yol gösteren bir harita olabilir.

REFERANSLAR  
Masterson, J. F. (1978). Psychotherapy of the borderline adult. New York: Brunner/Mazel.
Masterson, J. F. (1993). The emerging self. New York: Brunner/Mazel.
Masterson, J. F. (1978). The narcissistic and borderline disorders. New York: Brunner/Mazel.
Masterson, J. F. (1978). Treatment of the borderline adolescent. New York: Brunner/Mazel.
Stern, D. (1972). The interpersonal world of the infant. New York: Basic Books.
Winnicott D. W. (1965). Ego integration in child development (1962). In The maturational process and the facilitating environment. New York: International Universities Press.

Tercüme: Psikoterapi Enstitüsü Çalışanlar
Not: İzinsiz alıntı yapılamaz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

There are no comments yet.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked (*).

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>