1. Oturum

Dr. Tahir Özakkaş: Değerli misafirlerimiz hepiniz hoşgeldiniz. Kernberg günleri 2 ve 3’ü birlikte yapmak üzere buradayız. Aktarım odaklı psikoterapinin 2. ve 3. basamağını bu altı günlük süre içersinde yoğun bir şekilde görmüş olacağız. Eğer kısmet olursa bundan sonra da süpervizyon çalışmalarına başlayacağız. Aramızda ilk defa bu eğitim programına katılan yabancı konuklarımız var. Onlara da hoşgeldiniz diyorum.

Otto Kernberg gerçekten 2 gündür Antalya’da yoğun bir çalışma içerisinde idi. Orada da atölye çalışması ve konferansı oldu. Çok zevkle dinledik. Bir özet sunum yaptı. O sunumun detaylandırımış halini burada yapacak. Biliyorsunuz bunun 1. basamağını geçen sene John Clarkin ile beraber yapmıştık. Ve şimdi 2. Basamağına geçeceğiz. Bugün öğleden sonra Frank Yeomans aramızda olacak. Amerika’dan geliyor. Pazar gününden itibaren de Yeomans ile devam edeceğiz. Tabi dünyadaki yaşayan en büyük ustayı, dünyada yaşayan en büyük kuramcıyı aramızda ve enstitümüzde görmek bizleri inanılmaz onurlandırıyor ve mutlu ediyor. Kendisine ve eşi Kay’e çok çok teşekkür ediyorum. Sık sık dünkü sohbetlerimiz-de eşine Kay’e atıf yaparak; 35 yıllık hayatımdaki yakın destekçim, arkadaşım, dostum, meslektaşım diye ifade ettiği Kay’i de her seferinde anıyor. Ben de burada O’nu anmak lüzumunu hissettim. Ona da tekrardan hoş geldin diyorum. Güzel bir toplantı olacağını umuyorum. Teşekkürler, buyrun.

Dr. Kernberg: Çok teşekkür ederim bu güzel giriş sözleriniz için. Sabahtan iki konferansımız var. Öğleden sonra da vaka materyallerini tartışacağız. Başlamak istediğim yer; kişiliğe dair genel bir bakış, kişiliğin tanımı ve bileşenleri, kişilik bozukluklarının tartışılması, kişilik bozukluğunun sınıflandırılması, sonra, ikinci sunumda psikanalitik nesne kuramından bahsedeceğim. Kişilik bozukluklarını anlamak için temel bir çerçevedir ve geliştirdiğimiz tedavi için yani aktarım odaklı tedavi için de temel bir çerçeve sunmaktadır bize.

Kişilik kavramından bahsedelim önce. Kişilik nedir? Küresel bir şemsiye, bir çatı kavramdır. Bireyin bütün psikolojik işlevlerini içerir. Örgütlü bir sistemdir. Bu sistemin bazı temel unsurları; mizaç, karakter, kimlik, içselleştirilmiş değer sistemleri ve bilişsel potansiyel yani zekâdır.

Mizaç nedir? Mizaç, organizmanın genel psikolojik reaktivi-tesidir. Doğumdan bu yana yapısal olarak orada bulunan genetik faktörlerle belirlenir. Psikolojik reaktivite bilişsel alandaki reaktiviteye, duygulanım alanındaki ve davranış alanındaki reaktiviteye göndermede bulunur. Bebekleri doğurtan hemşireler bebeklerin farklı kişilikler olarak doğduğunu çok iyi bilirler. Mesela bazıları mutludur. Bazıları gürültücüdür. Bazıları sinirlidir, daha tetiktedir. Reaktivite-nin duygulanımsal, bilişsel, davranışsal gibi çok çeşitli yönleri vardır. Bunların içinde en önemlisi duygulanımsal reaktivite-dir. Duygulanımsal reaktivite duygulanımların etkinleşmesini, aktive olmasını anlatır. Bu duygulanım etkinleşmesinin aktivasyonu, yoğunluğu ve ritmi, duygulanımın önemi temel motivasyon sistemi olmasıdır. Bebeklerin biyolojik ihtiyaçları hipotalamus yoluyla merkezi sinir sistemi tarafından iletilir. Bu da beynin limbik sistemini içerir.

Bu limbik sistem iki temel tip duygulanım uyandırır: Olumlu ödüllendirici duygulanım: Mutluluk, merak, neşe, heyecan gibi… Ve negatif duygulanımlar; kırgınlık, öfke, korku, tiksinme… Bebeğin organizmadaki düzensizliği deneyimlemesi karşısında kan şekerinin düşmesi, bunların hepsi hipotala-mus üzerinden iletilir ve hipotalamus yoluyla limbik sisteme iletilen durumlar negatif durumları uyarır, aktive eder ve böylece bebek negatif duygulanımı ifade etmek için ağlar, acı çektiğini gösterir ve anne gelip onunla ilgilenir. Bu yüzden, duygulanımlar, davranışları motive eden etkenlerdir. Burada haz üreten bir duygulanım olduğunda bebek mutludur. Neşe, mutluluk gibi hisler görürüz. Bebek açsa veya acı içindeyse içinden gelen bir imitasyonu iletir ve anne bir şeyin yapılması gerektiğine dair uyarılır. Duygulanımlar karmaşık biyolojik ve psikolojik yapılardır. Psikofizyolojik yapılardır. Gerçekten biyolojik işlevsellikle psikolojik işlevsellik arasında bir köprü oluştururlar. Bunları oluşturan hazza dair temel bir öznel deneyimdir. Duygulanımlar haz veren, hoşa giden veya hoşa gitmeyen nitelikleri bağlamında pozitif ve negatif olarak ayrılabilirler.

 

 

İkinci olarak duygulanımların belli nörovejetatif boşaltım yolları vardır. Her bir duygulanımda uyarılan nörotransmit-terleri uyarırlar. Belli nörotransmitterler belli duygulanımların uyarılmasında, uyandırılmasında etkili ve etkindir. Beynin yapısında bu nörotransmitterlerin belirli özellikleri etkilidir. Mesela, amigdala beyinde öfke, anksiyete gibi duygulanımların kontrolünden ve bunlara dair etkide bulunmasından sorumludur. Belli nörotransmitterler beynin belli noktalarını uyarırlar. Bebeğin davranışındaki görünümler ve belli yüz ifadeleri bu nörotransmitterlerden etkilenmektedir. Memeli türlerde, hayvanlarda, yüz ifadeleri o türün bütün bireyleri için geçerlidir. Darvin bunu köpeklerin durumunda açıklamıştır ve onun bu özel yüz ifadelerine, içsel duygulanım ifadelerine dair söyledikleri Tomkins’in modern duygulanım teorisiyle örtüşmektedir. Yüzdeki duygulanım ifadelerinin genetik olarak belirlendiğini söyler. Bu genetik faktörler anne tarafından okunur ve bebeğin duygulanımını anne derhal anlar. Bunu sağlayan psikomotor işlevler ve yüz ifadeleridir. Anne çocuğun belli bir yüz ifadesinden, çıkardığı belli seslerden bebeğin ne hissettiğini mükemmel bir şekilde bilir. Bebeği mutlu mu mutsuz mu diye. Yani, duygulanımları yüz ifadelerimizle anlatmak ve diğer insanların yüzlerindeki duygulanımları okumak için doğuştan gelen bir kapasitemiz vardır. Uyumlanma dediğimiz şey burada doğuştan gelen bir kapasitedir aslında. Başka insanlardaki duygulanım ifadelerini okuma kapasitesidir.

 

Yani duygulanımların psikomotor boşaltım süreçleri, yüz ifadeleri ve aynı zamanda bilişsel açıdan bir etkisi de vardır. Duygulanım aktivasyonu limbik sistemdeki prefrontal ve preorbital korteksle bağlantılıdır. Böylece orbitalle prefrontal korteks, duygulanımın aktive olduğu bütün o durumlara dair bilişsel ve duyuşsal tasarımlarla algıyı bütünleştirir. Böylece duygulanımla çevresel koşullar biliş tarafından doğrudan birbirine bağlantılanır. Bebeğin negatif duygulanımı biliş tarafından karanlıkla, tamamen yalnız olma durumuyla bağlantılandırılır. Bebeğin meme emerkenki zevki, o memenin algılanması sıcaklık hissiyle bağlantılandı-rılır. Bütün duyulara ve bilişsel yönlere dair bütünsel bir deneyimdir. Bilişin biraraya getirdiği duygulanım ve duyusal deneyimlerden oluşur. Bu bilişsel çerçeveler ve bütün bu paket; öznel deneyim, yönelimsel davranışlar, düşünceler, uyarıcılar, uyarılar, psikomotor boşaltımlar, bilişsel çerçevelendirme, yüz ifadeleri, bunların her biri temel duygulanımları temsil eder. Özellikle anksiyete, öfke, tiksinme, merak, coşkunluk, mutluluk, depresyon. Ayrıca cinsel uyarılmayı da ekleyebiliriz buraya, ki bunların içinde en az çalışılan budur. Ama bireyin gelişiminde çok önemli olduğu görülür ve bilinir. Daha önce bahsettiğimiz duygulanımlara ek olarak erotik aktivasyonla bağlantılı belli duygulanımlar vardır.

Yani mizaç, duygulanımsal eğilimin ifadesidir ve genel duygulanımsal reaktivitede ifade edilir. Anne ile bebeği birbirine bağlar, aralarında bağlantı kurar. Anne ile ilişki kurarken bebek annenin tepkilerini bağlanma sisteminin aktivasyonunda bulur. Duygulanımlar, gerçekten, her biri birbirinden farklıdır. Ama mesela sırf anksiyetede aktive olmazlar. Genellikle bir kombinasyondur. Birkaç duygulanımın bir kombinasyonudur. Aynı haz veya acı çizgisi içindeki birkaç duygulanımın kombinasyonudur ve bu kombinasyon belli bir genel işlev, çevreye dair genel bir ilişki kurma biçimiyle ilgilenir. Bu duygulanım kombinasyonu belli temel sistemler oluşturur. Bu sistem hâlihazırda biyolojik eğilimleri ve deneyimleri içerir. Arayış ve tatmin, anneye yakın olma ve bu olmadığında anksiyete durumu. Bağlanma sistemi, bağlanma gerçekleşmediğinde ve tatmin edilmediğinde ayrılma paniği için zemin hazırlamıştır. Savaşma-kaçma sisteminin aktive olması, irrite edici uyaran kaynakları yoluyla olur. Savaş- kaç… Erotik sistem gizli bir şekilde erken bebeklikten itibaren gizli bir şekilde işlemeye başlar ve giderek daha örgütlü hale gelir. Bağlanma sisteminde, diğer türün bir başka üyesiyle oyun yoluyla iletişim kurarak bağlanma bağları gelişir. Bu bağlanma, cinsellik, savaşma, kaçma, bunlar temel psikolojik sistemlerdir. Kabaca iki gruba bölünebilirler. Tatmin edici olan erotik bağlanma, oyun, bağlanma; negatif olan savaşma-kaçma ve elbette bağlanma başarısızlığa uğradığında yaşanan ayrılma paniği.

Çocuğun anneyle veya bir başkasıyla ilişkiye girdiği her bir davranış, kendilik ve ötekiyle bir etkileşim deneyimidir. Böylece duygulanım aktivasyonu bir etkileşimi motive eder ve duygulanımların bilişsel yönleri sadece o duyguya değil, ken-dilik ve öteki arasındaki ilişkiye aittir. Bu yüzden duygulanımın aktivasyonu etrafında özellikle bağlanma bağlamında bilişsel, duyumsal deneyim gelişir. Kendilikle öteki arasında kendine ve ötekine dair ilkel bir kendilik hissi ve duygulanım deneyimi bunları bağlar. Buradaki kendilik tasarımına, nesne tasarımına ve bunlara bağlayan duygulanıma dair temel durumlar aktive olur. Bunlar duygulanım belleği olarak içselleştirilir. Bu kendilik ve nesne tasarımlarının ve duygulanımın içselleştirilmesi psikolojik deneyim birimleri haline gelir. Duygulanımsal bellek bu deneyimleri tutar ve bunlar da bir motivasyon işlevi kazanırlar. Yani bir başka deyişle haz aldığımız deneyimleri tekrarlamak isteriz, hoşumuza gitmeyen deneyimleri tekrarlamak istemeyiz. Yani duygulanımlar birincil motivasyon haline gelir. Bu duygulanım belleği, duygulanımsal ve ilişkisel motivasyon sistemlerinin bir kombinasyonudur.

–  Duygulanım kendilik ve öteki arasındaki ilişkiden çok yakından etkilenir ve içselleştirilir. Bu tür bir duygulanım belleğinde özellikle hipokampusta bir limbik aktivasyon devresidir bu. Kortikal, prefrontal ve preorbital sirkülsayon burada yer alır. Duygulanım aktivasyonu bilişsel bir çerçeveye girer ve daha sonra duygulanım belleği olarak hipokampusta içselleştirilir. Bu karmaşık, bütünleşik ve biyolojik bir yapıdır. Binlerce deneyimden gelen duygulanım belleği pozitif ve negatif yönde bunları oluşturur ve erken dönem psişik yaşam bir idealize deneyim segmenti diyebileceğimiz şeyin oluşturulmasında çok önemlidir. Pozitif ödüllendirici deneyimler ile itici ve kötü deneyimlerden oluşan segmentin, bu iki pozitif ve negatif segmentin oluşmasında erken dönem deneyimleri çok önemlidir. Burada bir içsel temel; iyi olma, güvende olma hissi ve bütün negatif deneyimlerden kurtulma hissi görülür. Negatif duygu segmentini kişi yansıtma yoluyla dışarıya atar. Zorba dediğimiz eziyet eden bir deneyim sistemi görüyoruz. Bir idealize segment, bir de negatif segment vardır. Bunların her birini oluşturan sonsuz sayıda somut ikili ilişkilerdir. Bunlar duygulanım deneyimleridir. Bu duygulanım aktivasyonu ve bu ikili ilişkilerin içselleştirilmesi…

Burada elimizde olan çizim, bu birinci temel ikili ilişkileri gösteriyor. Kendilik tasarımı, öteki insana dair nesne tasarımı ve onları bağlayan duygulanım. Başta bahsettiğim gibi pozitif segmentle negatif segment arasında kesin bir bölünme vardır. Sol tarafta zorba bir deneyim sistemi, sağ tarafta da ödüllendirici bir deneyim segmenti. Yaşamın ilk yılında oluşan ve üç yaşına kadar büyüyen bu zihinsel yaşam yavaş yavaş bütünleşik hale gelir. Çünkü bu duygulanım deneyimlerinden oluşan bir psişik yaşamın temelidir. Yoğun duygulanım deneyimleri bebeğin anneye dair, daha sonra ailenin diğer bireylerine dair düşünce biçimini etkiler. Ama bir başka deneyiminde bebeğin çok düşük duygulanım aktivasyonu esnasında tamamen bilişsel algı dünyaya dair içsel sakinlik ve dinginlik durumunda gerçekliği öğrenme fırsatı verir. Bilişsel işlev üzerinden büyüme şansı verir. Beynin bütün korteksin büyümesini sağlar. Bu genel bilişsel büyümenin etkisi altında ve pozitif deneyimlerin entegrasyonu yoluyla pozitif ve negatif bütün kendilik tasarımları bütünleşik ve gerçekçi bir tasarım halinde bütünleşir. Böylece gelişim evrelerine ulaşılır. Burada bütünleşik bir kendilik hissi pozitif ve negatif yönleri içinde barındırır. Ötekilere dair bütünleşik kendilik hissi aynı zamanda onları cinsel özellikleri bağlamında da tanır ve içsel bir nesne ilişkileri dünyası yaratır. Bu bütünleşik durumlara kimlik bütünleşmesi, kimlik entegrasyonu diyoruz. Patolojik durumlarda, normal olmayan durumlarda bu evreye erişilemez. Bu durum sonsuza kadar gider.

 

 

Devamı İçin Orjinal Dvd’ sini AlınTıkla

There are no comments yet.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked (*).

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>